mustafa lütfi kıyıcı
maltepe askeri cezaevinden firar eylemi ile başlayan ve kızıldere’de katliamla sonuçlanan eylemin 37. yılındayız. burada yoldaşlarımızın yiğitçe direnişinden, sağ olarak ele geçirilmek istenmeyişinden, faşizmin bilinçli katliamından söz edebiliriz. bu yıllarca böyle oldu. ve “anısı önderimiz olsun!” diyerek sözlerimizi tamamladık. on’ları unutturmamak, sonraki nesillere on’ların ideallerini aktarmak, ”devrimci düşünceyi ve eylemi yaşatmak ve yaymak”, görevimizdi. bunu yeteneğimiz ölçüsünde gerçekleştirmeye çalıştık.
yeterli miydi? tartışılır.
önderimiz olmasını dilediğimiz bu anıların, bizleri yeni sentezlere ulaştırması umudu ile irdelemek istiyorum. bu yazıyla hale’nin kaleme aldığı, oktay kaynak’ın maltepe’den firarla ilgili birinci dereceden tanıklıklarının/ anılarının birlikte değerlendirilmesinin daha verimli olacağı umudundayım.
maltepe askeri cezaevinde thkp-c ve thko istanbul militanlarının ağırlıkta olduğu, thkp-c sanıklarının savunma aşamasında olduğu günlere dönelim bir an için.
mahir selimiye’de tek başına hücrede tutulmaktadır. diğer sanıklarla ancak duruşmadan duruşmaya görüşebilmektedir. sanıklar mahir’in de savunma hazırlıklarında bulunması gerektiği, bu nedenle onun da maltepe’ye gönderilmesi gerektiği konusunda ısrarlı taleplerde bulunmaktadırlar. bu ısrarlı ve hukuki talep sonuçta mahkeme heyetince kabul edilir. mahir, maltepe’ye geldiğinde, uzun süre güneş görmeyen hücrede tutulduğundan bembeyazdır. mahir’in gelişi tutuklular arasında sevinçle karşılanır.
sevinçle karşılayanlar arasında istanbul thko’nun lideri cihan alptekin’i ayrı tutmak gerekir. çünkü thko sanıklarından gökalp’ın deyimi ile ” bilmesi gerekenlerin bildiği” bir giz vardır bazı tutuklular arasında: askeri garnizonun ortasında yer alan cezaevinden özgürlüğe ulaştıracak, en azından tutsaklıktan kurtaracak olan tünel… her mahkûmun hayali firardır. cezanın azlığı çokluğu pek fark etmez. cihan ve arkadaşları, idamı kuvvetle muhtemel olanlarla birlikte bir firarın önemli alt yapısını hazırlamışlardır. mahir ve ulaş’ı da dâhil edip önemli bir eyleme damga vurmak! faşizmin kalesinde bir gedik açmak… somut bir hedefte birlikte hareket etmek…
tünel olayının maddi ayrıntıları oktay’ın (kaynak) anlatılarını aktaran hale’nin yazısında vardır. benim burada üstünde durmak istediğim konu iki farklı örgütün, aynı amaçta birlikte hareket etmeleri, dayanışmalarıdır. devrimci hareketin önder kadrosunun bu dayanışması, örnek alınması gereken bir harekettir. ve ders alınması gerekecekse eğer geçmişten, kızıldere’nin eylem birliği yönü önümüzdeki pratiğe örnek olmalıdır.
bu çok uzun zamandan beri öne çıkartılmayan, unutturulan özlü bir teorik ve pratik tavırdır. anımsayın: tüm siyasi hareketler istisnasız birliği savundu, ancak doğal olarak kendisini “en doğru” kabul ettiği için kendi etrafında, kendi doğruları etrafında birlik için çalıştı. ve sonuç alınamadı. bu konu aşılamadı. oysa daha basit, kalın çizgili hedeflerde beraber hareket edilebilir, 68’in “eylemde birlik”, “eylemde örgütlenme” belgilerini, ”kitle çizgisi” ilkesini yeniden hayata geçirebilirdik. olmadı.
pratikte, amip gibi bölünür olduk. bölündükçe, etkisizleştirildik. başlangıçta, fikir üretme merkezleri olarak düşündüğümüz 68 örgütlenmeleri bile kendi fikrimizin hâkim olmasını istediğimiz oluşumlara dönüştü. ya da bu yönde çabaları izledik. “en doğru benim!” egosunu yenemediğimizi gördük.
30 martı bir de bu pratiğe dönük yanıyla görmek, eylem kılavuzu kabul etmek gerekmez mi?
kızıldere’de aslında ne oldu? bunu tek tanık ertuğrul’un kimilerine inandırıcı gelmeyen anlatılarından öğrenmeye çalıştık. bu anlatılara nihat yılmaz ile aynı adı taşıyan kardeşi abdullah nihat yılmaz’ın itirazları var. ingiliz rehineleri on’ların öldürdüğüne dair ertuğrul’un anlatıları, saklandığı samanlığın asıl bina ile uzaklığı vs inandırıcı gelmiyor.
ertuğrul’un cihan‘ın ablası nuran kepenek’in konuşmak ve bazı sorularına cevap aramak çabalarına olumlu cevap vermemesinin de kendince makul sebepleri olabilir. (nuran alptekin kepenek, uy cihan bizim cihan, s.145 vd.)
ancak selimiye’de aynı ortamda bulunduğu yusuf, bingöl, münir, nahit ile aynı inkâr ve itiraf tavrı içinde olmadığı da bir gerçek. (selçuk şahin polat’ın ,”mahşerin beyaz atlısı sayfa 204–205)
başka bir gerçek de selimiye’den bayrampaşa’ya biz hükümlüler arasına getirildiğinde soğuk karşılandığı ve çoğumuzun kendisiyle konuşmadığıdır. belki haksızlık. ancak, psikolojik bir tavır ve tespit…
bütün bunlar geride kaldı.
bu gün, bizim on’ların eylem birliğinden ve direnişinden ders alarak, daha üst sentezlere ulaşmamız ve kitle çizgisinde, demokratik kitle hareketlerine yoğunlaşmamız kaçınılmazdır.
eğer 68’li oluşumları, kitle özlemlerini dile getiren, kitleleri kucaklayıp harekete geçiren fikir üretme merkezlerine dönüştüremezsek on’ların ve nicelerinin anıları önderimiz olsun demeye hakkımız var mıdır? cevabı aranması gereken soru budur kanımca.
sevgiyle, dostlukla kalın.
merhaba,
1970-72 silahlı mücadelesinin iki dikkat çekici özelliği var: bir tanesi, istanbul’da değil de ankara’da şekillenmesidir. ikincisi ise, thkp-c ve thko’nun oluşmasında odtü’nün oynadığı roldür.
kuruluşundan o güne kadar -anlaşılabilir nedenlerle- sosyalist hareketin merkezi istanbul iken, iki örgütün de ağırlığı ankara’dadır. bunun nedenini doğan özgüden şöyle açıklamıştı: “ankara’nın teorik düzeyi daha iyi idi.”
ikinci özellik, odtü… thko büyük oranda odtü’den doğdu. thkp-c’de bu ağırlık daha geride ama yine de bu örgütün üst düzey kadroları arasında epeyce bu okuldan insan bulunuyor.
1967-72 arasında bu okulda öğrenci idim ve 1970 sonlarında thko’nun ilk eylemi yapıldığında bunun sonradan thkp-c saflarında açık olarak yer alacak kişiler tarafından hiç de iyi karşılanmadığını biliyorum.
bariz bir rekabet vardı. o sırada henüz isim olarak ortaya çıkmamış olan p-c “pasifist” sayılıyordu. mahir’in adı “kalem efendisi” idi.
daha sonra bunların değiştiğini biliyorum. bu değişme son derece iyi bir gelişme…
ne ki, sosyalistleri sonraki yıllarda da fazlasıyla meşgul edecek anlamsız rekabetçiliğin bu iki örgüt arasında da görüldüğünü belirtmek gerek.
engin erkiner
BeğenBeğen
“bu gün, bizim on’ların eylem birliğinden ve direnişinden ders alarak, daha üst sentezlere ulaşmamız ve kitle çizgisinde, demokratik kitle hareketlerine yoğunlaşmamız kaçınılmazdır”
nasıl?
BeğenBeğen
sevgili arkadaşım,
bu sorun için ciltler yazılmıştır geçmişte. ama önemli olan uygun kitle desteğinin sağlanabileceği ortamda, üç-beş kara gözlünün kitle özlemlerini dile getiren eylemleri yapabilecek cesareti gösterebilmesidir.
devrimci demokratik eylem anlayışı her zaman önemlidir.
dostlukla..
BeğenBeğen