Sevgili öğretmenimiz, ağabeyimiz, arkadaşımız ve dostumuz Yavuzer Çetinkaya’yı her ölüm yıldönümünde sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.
Yetişme dönemimizde bizleri olumlu yönde etkileyen ve bize insan olmanın onurunu anlatan az sayıda insandan biriydi.

Orhan Yalçın Gültekin

***

Yavuzer Çetinkaya, Zeynep Oral ve Yaşar Kemal (Foto: Oğuz Altay)

Yavuzer Çetinkaya

Sinema uzmanı, senaryo yazarı, yönetmen, öykü yazarı, tiyatro, sinema ve televizyon oyuncusu

Doğum: 7 Mart 1948, İzmir
Ölüm: 21 Temmuz 1992, İstanbul

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünü bitirdi. 1972-73 yılları arasında Darüşşafaka Lisesi’nde psikoloji öğretmeni olarak çalıştı. 1976-1977 yılları arasında Dostlar Tiyatrosu’nda ‘Gün Dönerken’ adlı oyunu oynandı. 90’lı yıllarda Bizimkiler dizisinde doktor rolünde yer aldı. ‘Gün Dönerken’ ve ‘Savaş ve Doğum’ adlarında iki kitabı vardır. 21 Temmuz 1992 yılında 44 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Yavuzer Çetinkaya, kendisi gibi oyuncu olan Meral Çetinkaya ile evliydi.

Kitapları

• Gün Dönerken, Mitos-Boyut Yayınları, 1993
• Savaş ve Doğum

Ödülleri

• 44.Salerno Film Festivali, 1992, Jüri özel ödülü

Yönetmen (1)

Senaryo yazarı (2)

Oyuncu (34)

Yönetmen Ekibi

B. Sadık Albayrak’ın Yavuzer Çetinkaya ile yapmış olduğu ve Yeni Sinema Dergisi Bahar/Yaz 2003 (s:104) sayısında yeralan kapsamlı söyleşiden…

Yavuzer Çetinkaya

“Ben, Yavuzer Çetinkaya, bir sinema yazarı, üstüne üstlük yurtdışında ilk kez bu konuda doktora yapmış insanım. 3 yıldır Amerikan sinemasını boykot ediyorum… Gitmediğim için bilmiyorum diyeceğim ama etkilerini görüyorum. Öyle bir kuşak gelişiyor, ama bu sırf sinema ortamında değil. Artık tüketim ekonomisine dayanan, “yeni dünya düzeni” adı verilen…

Her yer çabuk ve hazır tüketilecek şeylerle dolu, George Bush bile; yeni dünya düzeni’nin içkisi Coca-Cola’dır demiş. Şekerin bünyede alışkanlık kazandıran bir etkisi olduğu malum. Yiyeceği şekerli kıymadan yapılan hamburger’dir biliyoruz, bunun bir de eğlencesi var… Müziği de öyle. Sanatla da bir ilgisi yok bunların. Çünkü sadece tüketmeye yönelik. Tabii ki sanatın da tüketicisi olmalı ama sanat üretime öncelik vermelidir. Sanat üretmeli önce…”

B. Sadık Albayrak

“Uzaktan izlediğim bir Yavuzer Çetinkaya vardı. Yazılarıyla, seminerleriyle, tiyatroyla meta kültürüne karşı mücadele eden bir Yavuzer Çetinkaya. Benim için en önemli yanı, Amerikan sinemasına ilkeli bir tutumla karşı çıkmasıydı. Bayağı bir sinemaya, insanı gerileten, yozlaştıran bir kültüre içtenlikle, dirençle karşı çıkıyordu. Bu alanda tek dürüst sesti.”

Dimitrov ve Yavuzer

Orhan Alkaya

Yasa bu, gitgide tenhalaşıyoruz. Salı günü, eğilip bükülmemiş, itinalı ve zarif bir komünistin, Şaban Ormanlar’ın ardından bakakaldık. Şaban Bey’i sırtlanmış tuhaf kamyonet giderken, dalıp Yavuzer’e gitmişim. Ulus’un haberini aldığımda da, bir filme yetişmeye çalışırkenki hızıyla seyirtip geçmişti hatıramdan, aktör, yazar, kırk dört yıl, dolu dolu yaşamış adam Yavuzer Çetinkaya, arkadaşım.

“Faşizmin en klasik ve en statik tanımını yapmış bir devrimcinin, Hitler Almanyası’na tek başına meydan okuyuşuyla; Yavuzer’in, tek başına hayata ve çocuk kalmayı imkânsız kılan gizli yasalara karşı direnişini nerede buluşturmalı? İşte, bu kalleş anakroni olmasaydı orta yerde, pekâlâ Yavuzer’den bir anti-faşist kahraman çıkarmak mümkün olabilirdi. Eminim, bu kez, yargıçların anlamakta güçlük çekeceği bir konuşma sıklığı ve ağız doluluğuyla, zekânın en haşarı şaşırtmacalarını verirdi Yavuzer.

Ama değil, bu değil mesele… Karşımızda bir ‘akıl adamı’yok. Yavuzer’den bir kahraman çıkmazdı. Olsa olsa, “kahramanlara gereksinen ülkeye lanet olsun” sözü çıkardı. Sonrası da keyfe keder! Yani Galileo Galilei de çıkmazdı Yavuzer’den.

Jacques Vache …Bir tutam Sakallı Celal… iki ölçü de “neleri yapmam”… ve bir etik abidesinin kaidesi…

Yavuzer’den Yavuzer çıkardı. Çıkmıştır da… Bin yılı bir günde buluşturan koca bir adam…

İki günde, kovuk misali bir evde yazılmış bir oyun kaldı Yavuzer Çetinkaya’dan geriye: Gün Dönerken.

Nasyonal Sosyalistlerin, Alman mitolojisine sadakatlerinin sembolü sayılabilecek Reichstag (Parlamento) binasının yakılışı ve bunu izleyen ünlü Leipzig duruşmaları, NAZİ azınlık hükümetinin birinci ayı dolmadan gerçekleştirilmiş büyük bir komploydu. Önce Almanya komünistlerden, Yahudilerden, melezlerden arındırılacak ve Aryan ırk, dünyayı faşistleştirmek için kutsal savaşını başlatacaktı.

Bu büyük komplonun bir ‘imaj savaşı’na dönüşmesine yol açan tarihi faktör ise, Gestapo’nun suçladığı üç Bulgar devrimcisi arasında, Komintern’in ideologlarından ve dünya komünist hareketinin başlıca kuramcılarından Georgi Dimitrov’un bulunmasıydı.

Gün Dönerken, 1977’de, Türkiye bir iç savaş senaryosunun -yukarılarda bir yerlerde- tezgâhlandığı kanlı günleri yaşarken yazılmış bir ‘belgesel oyun’. Senaryonun nasıl geliştirildiği, ucunun nerelere vardığı, malûm.

1933’te Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ni iktidara taşıyan azınlık hükümetiyle, Türkiye’de o tarihte iktidarda olan Milliyetçi Cephe koalisyonu arasında paralellikler kuran, anıştırmalara (sözgelişi, Göering’in üslubuyla Demirel’inki arasında) başvuran, tavrını, açıkça, komünizmden, işçi sınıfı devriminden ve dolayısıyla Dimitrov’dan yana belirleyen bir metin. Yanısıra, bu tür paralelikler arayan pek çok metinden ayrı olarak, ‘ucuz’luğa düşmeyen, olay örgüsünü sağlam bir belgelendirmeye dayandıran bir metin. Bir de, Gün Dönerken, belgesel metinlerde rastlanabilen ‘yeknesaklık’ tuzağından kurtulmuş bir oyun. Sağlam bir dramatik yapıya sahip, özellikle kimi yan karakterlerde (Hans, Anna, Paraşkeva, Komiser Bauch vb.) ilginç derinlikler yakalayan bir çalışma.

Gün Dönerken, beli bir ekibin (Dostlar Tiyatrosu), belli bir sezonda (1976-77) sahnelemesi hedefiyle, ekip içinden bir sanatçı (Yavuzer Çetinkaya) tarafından yazılmış bir tiyatro metni.” Bunları, 1993’te Yavuzer’in oyununu yayına hazırlarken yazmıştım. 21 Temmuz 1992 günü öğle sonrası çekip gitmişti sevgili arkadaşımız. On beş yıl geçmiş.

Bizim koca adam, Yavuzer, afbuyrun, ‘sıksaydı’ biraz, şu yoksul drama edebiyatımız bir miktar zenginleşirdi, eminim. Ama o ‘sıkmadı’; hayatı sıkıştırdı. Kalbini sıkıştırdı. Çocukluğunu bir ziyafet sofrasına çevirdi. Hepimiz bir miktar nasiplendik bundan. Çocukluğundan Yavuzer’in… ‘Gün Dönerken’i okuyun, Mitos Boyut Yayınları listesinden yayınlanmıştı. İyi bir oyundur. Aksiyon bilgisi böyle zengin kaç yazar gelmiştir tiyatro edebiyatımıza, düşünün! Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan bir insanın, olur a, erken ölmesi ne fecidir, bir de bunu düşünün.

Kaynaklar: