Mustafa Lütfi Kıyıcı
Mihri abi öldü. Dostları hala dost, düşmanları da hala düşman. Ardından olumlu ve olumsuz yazılar yazıldı. Geçmişten hiç sorumluluğu olmadığını iddia eden bir çevre, sanki sütten çıkmış ak kaşık gibi eleştiriler sıralayabiliyor. Ya da döneğin biri çıkıp, konumuna bakmadan TİP’i böldü, “TKP”den atıldı diyebiliyor…
Bunların hiç biri Mihri Belli’yi tarif etmez. O bir mücadele adamıdır. Savaşçıdır. 68 gençliği üzerindeki etkisi de salt teorik yazıları nedeniyle değil, bu yönüyledir. Mesela, davet alıp Sovyetler birliğine gitmemesiyle Türkiye’deki ”damgalı komünist” olarak, geçim sıkıntısından tutun da olur olmaz tutuklanmalarla, takipler altında yaşamayı tercih etmesiyledir. Şefik Hüsnülerin, Reşat Fuatlarla birlikte Şevki Akşitlerin, Patriyot Hayatiler, Vecdi-Sevinç Özgürlerin, Mustafa Özçeliklerin, Zihni Anadol’un ve daha nicelerinin yoldaşlığında o zor şartlarda Türkiye’de kalmayı tercih etmesiyle gösterdiği mücadeleci kişiliğiyle örnek olmasıyladır. Hiç benimsemediği dış “TKP” yöneticilerinin kişisel hınçları nedeniyle Reşat Fuat’ı, Mihri Belli’yi, Hikmet Kıvılcımlı’yı partiden atmalarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Üyesi ve yöneticisi oldukları parti o değildir ki! 12 Mart faşizmi döneminde kanserli Hikmet Kıvılcımlı’nın partiden atıldığı gerekçesi ile tedavisinin yapılması gereken SSCB’ye alınmasına mani olmaları ise tamamen ahlaki bir sorundur. Kişiliklerinin aynasıdır. Turnusoldur.
İnsanın tercihleri de kişiliğini belirlemez mi? Tutuklamalarda kötü sınav verdiği sorgu, mahkeme tutanaklarında belgeli olan ve ülkenin zor şartlarını terk ederek görece rahat, risksiz bir hayatı tercih edenden ya da 1934’de Türkiye’den ayrılan ve bir daha yurda ayak basmayanlardan yana olmak ve onu yüceltmek için abartılı sloganlar icat edenlerden yana olmak ile Türkiye’de soğuk savaş şartlarının zor şartlarıyla, günlük geçim sıkıntılarıyla baş başa kalanın yanında saf tutmak seçimi arasında kişilik/karakter olarak bir fark yok mudur?
TKP’nin işçi kadrosu ağırlıkla Balkanlardan göçüp gelen tütün işçileridir. Pek çok Tütün İşçisinden ”O bizi terk etmedi. Başımızda kaldı!” diyerek aidatını öder gibi EMEKÇİ dergisine her ay “abone” parası getireni bilirim.
TİP’i böldü eleştirisi var. TİP’in programını inceleyen bilir ki program MDD esintileriyle doludur. MDD tezine karşı sonradan TİP yöneticisi olan kişiler neredeyse savaş açmışlar, parti içersinde hiç bir eleştiriye meydan vermemişler; Malatya Kongresinde aralarında Halit Çelenk, Şekibe Çelenk, Sevinç Özgüner, Vahap Erdoğan, Rasih Nuri İleri vs. olan 13 kişiyi disiplin kuruluna sevk etmişler; sonrasında 67 kişiyi partiden atmışlar ve bu tutum sonrasında da değişik kişilerle devam etmiştir. Hepimizin avukatı Halit Çelenk’in “TİP’de İç Demokrasi” kitabı ibretlik somut açıklamalarla doludur. Disipline sevk edilen parti üyelerine yöneltilen sorular tam 72 tanedir. İlginçtir, programında aşamalı devrimi –Ulusal Demokratik Devrim (UDD)” savunan “TKP”, doğrudan sosyalist mücadeleyi savunan TİP yöneticilerinin yanında kişisel nedenlerle yer almış ve MDD’ye teorik planda savaş açmıştır.
Oysa TİP bölücülüğü olarak nitelenen suçlama konuları sadece teorik eleştirilerdir ya da teorik eleştiri getiren kişiler ile yapılan görüşme iddialarıdır. Sosyalist partilerde teorik tartışmaların, eleştirilerin olmayacağını düşünmek ve bunları partiden atmaya götüren disiplin soruşturmalarıyla cezalandırılabileceğini düşünmek hangi mantıkla izah edilebilir. Anlaşılması güçtür. Aynı mantıkla parti içi tartışmaların ve polemiklerin büyük ustası Lenin’i hangi kategoriye koyacaklardı anlaşılır gibi değil.
Gençlik ABD emperyalizminin somutlaşmış simgesi olan 6. Filo’ya karşı Dolmabahçe Direnişini yapar ve Yankileri denize dökerken; TİP Genel Başkanı’nın “Biz onları sert bakışlarımızla kovacağız!” absürtlüğüne karşı çıkmak ve eleştirmek neden bölücülük oluyormuş?
Ya da ”Türkiye Devriminin Stratejisi Ne olmalıdır?” konulu bir dizi çalışmanın son panelinde Mihri Belli’yi illegaliteye itici ithamlarda bulunan, yargılanmasına neden olan ve “ihbarcı” kimliğiyle savcılıkta ifade vermek zorunda kalan TİP yöneticisini savunmak hangi “taraftarlık” anlayışıdır. Bunlar eleştirilmeyecek miydi?
Deniz’in doğrudan Aybar’a yönelttiğine tanık olduğum: ”Toprak reformunu savunuyoruz. Peki, toprak parçalandığı için üretim düşmeyecek mi?” sorusunun cevabı, ”Türk köylüsü öyle çalışkandır ki, öyle çalışacak, öyle çalışacaktır ki kendi toprağında üretim düşmeyecektir!” olamazdı. Aybar’ın cevabının toprak reformunun ardından kooperatifleşmenin geleceğini söylemesi gerekirdi. Bu gene Aybar’ın emperyalist mücadeleyle ilişkin bir soruya ”Biz iktidara geldikten sonra emperyalizmi kovacağız!” vecizesi ile taçlanıyordu. Bunlar eleştirilmeyecek, yanlışlığı sergilenmeyecek miydi?
Geçmişi irdelemek ders almak, geleceği inşa etmek içindir. Hata yapmayacağım diyen, otursun oturduğu yerde. Mihri Belli mücadele adamıdır. Hep yanımızda olmuştur. TİP dışındaki her “sol” hareket onun paltosundan çıkmıştır. Doğu, Mahir, Deniz… İstisna değildir.
Savaşçı, mücadeleci kişiliğine rağmen sonraların döneği Münir Ramazan’ı dağa çıkma sevdasından vazgeçirmeye çalışmasının tanıkları Erdoğdu’lardır. Deniz’e ABD üslerini basacağım deyince “İncirlik üssünün kaç kilometre olduğunu biliyor musun?” diye soran da odur. Sorumluluk Ertuğrul Kürkçü’dedir; Mahir firardan sonra “Mihri Belli ’den ayrılmakla hatta ettik” demiştir. Firar öncesi, tünelden çıkmadan önce Cihan da, Mahir de vedalaştı. Konuşmamız sonrasında Mahir, Mihri Belli’ye yöneltilen eleştirilere karşı örgüt mensuplarını uyaran bir konuşma yaptı. Tanıkları hala sağdır.
Hiç kimse silahlı mücadelenin teşvikçisi olduğunu söyleyemez. Buna karşın egemenler ve onların içimizdeki uzantıları tarafından suçlanan hep o olmuştur.
Anayasa affından dışarı çıkmıştım. Bir arkadaşım Mihri Abinin görüşmek istediğini söyledi. Ben de can atıyordum. Kartal civarında bir ağaç altına gittik. Aksakallı bir pir-i fani uzaktan bize doğru geliyordu. Ve elinde asa… Başında Kippa benzeri bir şey. Uzunca bir pardösü… Tedirgin olmuştum. Gelen Mihri abiydi. Henüz legalde değildi. Sarıldık. Dergi çıkartacağız, dedi; Başına geçeceksin. Tamam, dedik. Sonraları Türkiye Emekçi Partisi’ni de kurduk. Anadilde eğitim hakkı programda olduğu için hemen C. Başsavcısı kapatılması için Anayasa Mahkemesine gitti ve parti kapatıldı. 10 yılı aşkın da yargılandık.
EMEKÇİ dergisini neredeyse 5 yıl birlikte çıkardık ve her sayı 5000 basıldı. Günümüze ışık tutan bir alıntı ve Beranger’in bir şiiri ile yazıyı bitirmek istiyorum.
“Son yıllarda edindiğimiz deneyler bir şeyi bütün açıklığıyla ortaya çıkarmıştır: Sosyalizmin gerçek ve biricik kurucusu olan kent ve köy emekçilerini sosyalizm davasına kazanabilmek için sosyalist örgütün bu yığınlara ulaşabilmesini sağlayacak demokratik özgürlük ortamının zorunlu olduğu, siyasal demokrasi uğruna mücadeleyi küçümseyen kimsenin dolayısı ile sosyalizm davasına sırt çevirdiği gerçeğini.
“Nedir siyasi demokrasi uğruna mücadele? Her türlü karşı –devrimci zorbalığın kökünü kazıyan, her türlü çağdışı ilişkilere son veren, toplumun tüm bireylerini eşit ve özgür vatandaşlar durumuna yükselten, bunun için de sınıf çıkarları demokrasiye karşı olan asalak sınıfların egemen durumuna son veren demokratik devrim uğruna mücadeledir.”
(EMEKÇİ, sayı 10-11. s.13.)
Mihri Belli’nin dikte ettiği, benim daktilo ettiğim “Milli Demokratik Devrim Üzerine” başlıklı yazıdan alıntıdır. Günümüzün mücadelesine de ışık tutan bir yazıdır.
Çok sevdiği ve en az kendisi kadar 68 gençliği üzerinde emeği ve etkisi olan Şevki Akşit’in (1921-1975) evrene göçüşü üzerine Beranger’den naklettiği dizeleri de Mihri Belli için yineliyorum:
Yolun düşerse kıyıya bir gün
Ve maviliklerini denizin seyre dalarsan
Dalgalara göğüs germiş olanları hatırla
Selamla yüreğin sevgi dolu
Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar
Eşit olmayan savaşta
Ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden
Sana liman gösterdiler uzakta
Teşekkürler…Aydınlattığınız için…
BeğenBeğen
Deniz’e ‘İncirlik üssünün yüzölçümünü sorup Deniz’le adeta alay eten Mİhri ile daha sonra kaçtığı Şam’da taraftarlarının ”bugün için en doğru eylemleri THKO koyuyor bu yüzden THKO ya katılalım” önerilerini boşa çıkarmak için alalacele Milli Kurtuluş Ordusu’nu kuran ve ordusunun ilk eylemi olarak İncirlik’i basmayı planlayan Mihri aynı Mihri mi acaba?…
THKO nun 2 nolu bildirisini (12 mart cuntacılarına karşı halkı mücadeleye çağıran bildirisi) kahvaltı masasında okuyup bildiriyi kendisine okuması için getiren THKO’lu Gülay Özdeş’le alay edip azarlayan (Sevim Belli / Boşuna mı Çiğnedik kitabından) sanırım aynı Mihri’dir.
Aynı Mihri’yse eğer, onun Deniz’e sarfettigi “İncirlik’in yüzölçümü ne kadardır biliyor musun”sözlerinin kıymeti harbiyesi yoktur.
Mihri’ye dair daha başka bir sürü şey var, yani sizin önemli özellik olarak saydığınız türden.
Solda adettir ölen yüceltilir, hem de bütün günahlarıyla.
Yüceltin yücelteceginiz kadar Mihri’yi, bizce mahsuru yok.
Yarın Doğu Perinçek’i de yüceltmeye kalkarsınız.
BeğenBeğen
Ne demiştim; Dostları dost,
düşmanları da hala düşman.. Cevabım budur adı sanını bilmediğim muhterem..
BeğenBeğen
Bu kadar üst perdeden ahkam kestiğinize göre kendinizi çok önemli buluyorsunuz!
Ama önce okuduğunu anlamak gerekmez mi?
BeğenBeğen
Yok,Yok ben orta bile degilim, olsa olsa en alt perdede yer alıyorumdur, yani şu ayaktakimından. Dolaysıyla hemen hiç önemim yoktur diyebilirim.
Galiba sizi en iyi anlayanlardanım,kimbilir belki yanılıyorumdur ama ben bu yönde bir düşünceye sahibim yani kendimi sizi en iyi anlayanlardan sayıyorumdur.
Lakin siz gene de size ve savlarınıza itiraz edeni alık yerine koymayın derim.
Mihri’nin İncirlik üssünü tıpkı Deniz ler gibi basmaya kalktığını yazmak sizin Mihrici yanınızı acıtsa bile bu acıya tahammül göstermelisiniz.
Kendi gerçegini kabul etmeyenler elbette karşı savlara tahammül göstermezler.
Ana siz bunlardan degilsiniz çünkü ben sizin tarihsel-siyasal olayları aktarırken elden geldigince objektif yazdığınızı biliyordum.
Sevim abla Mihri nin alaycı tutumunu aktardığında tahammül göstereceksiniz ama ben söz ettigimde göstermeyeceksiniz…
Yalakalık ettigimi varsaymayın sakın, tahammülsüzlük belki öteki 68’lilere yakışır ama size aykışmaz.
BeğenBeğen
Arkadaşım, aradan neredeyse 40 yıl geçtikten sonra sessizliğini bozan ve konuşması gerekenlerin ortada gezenlerin yanlış/doğru anlatımlarını düzeltmeye çalışanlardan biriyim.
Yazıları takip ettiğinize göre hep anıların “ben merkezci olduğunu” yazdığımı bilirsiniz. Ve devamla düzeltme olanağı olması için anıların yaşayanların sağlığında yazılması gerektiğini devamlı vurguladım.
Hiç kimse hatalardan arınmış değildir. Buna Mihri Belli de dahil. Ayrıca ben bir Mihri Belli fanatiği de değilim. Önem verdiğim ve bizlere çok emeği olan bir kuşağın önde gelen bir insanı.
Deniz ile alay etmek anlamında; İncirlik’in kaç kilometre kare olduğunu söylediğine inanmak doğru değil. Burada alay yok. Doğu’yu da översiniz iletisi de bir ön yargı, değil mi? Doğu’nun DÖB ekibi içinden ilk “kafa kola almak” istediği insanlardan biriyim. Ama onun, FKF’nin Dev Genç’e dönüştüğü kongrede cuntacılığını deşifre eden önergeyi de veren kişi benim. Buna rağmen övülecek bir tavır hatta düşünce açıklaması olura neden övülmesin.. Kaldı ki, bu çok çizgi değiştirmesi ve bugünkü kemalist çizgisi ile mutabık olmak da mümkün değil…
Derdimi anlatabildim ise ne mutlu…
M.Lütfi Kıyıcı
BeğenBeğen
Kendinizi anlatmanıza gerek yok, sizi tanıyorum zaten az çok ve yazdıklarınızı da önemsiyorum. Mihri’den ögrendiginize, onun sizde epeyce bir emeginin olduğuna da bir diyecegim yok elbette.
Mihri’yi az çok 70’li yıllarda bende tanıdım, onun ne denli kibirli olduğuna, hatta tüm eski tüfeklerin kibirli olduğuna az çok tanıklik etmişligim vardır.
Evet size katılıyorum geçmişe dair şeyleri neden zamanında yazmıyorlar?..
Eh bir bildikleri vardır her halde.
Mihri’nin o sözleri söyleyip söylemediginin tanığı degilim ama mesela Sevim abla onun THKO’lulara yönelik alaycı tutumunu aktarır. Zaten Mihri’nin Deniz’e sarfettigi o sözler de tartışmasız alaycı bir tutum içerir: Elbette herkes o sözleri başka türlü algılayıp yorumlama hakkına sahiptir.
Doğu’ya gelince; ben artık Doğu hakkında tartışmak istemiyorum, çünkü biliyorum ki Doğu daha ilk günden itibaren hep layık olduğu yerde oldu ve kaldı. O ne kadar zorlarsa zorlasın bizim olduğumuz ya da durduğumuz yerde olamaz. Yani benden bu kadar ayrı olanı neden kendimle toplama gafletine düşeyim ki?
Merak etmeyin olabildigince dikkatli bir okuyucuyumdur, özellikle tarihsel-siyasal olaylar konusunda kılı kırk yaracak kadar titizimdir. Çünkü bana göre tarihten ögrenmeyen devrimci başka hiçbirşeyden ögrenemez. Çünkü şaşmaz ve yanılmaz olan ögretmen ya da ögretici tarihtir.
Neyse siz gene benim az çok tanıdığım bildigim ve düşüncelerine deger verdigim Mustafa olun ve kalın.
BeğenBeğen