Celal Yılmaz

“Bu türden mücadele bize devrimci olma ve insan soyunun en yüksek düzeyine ulaşma fırsatını sağlıyor. aynı zamanda bize insan olma imkânını da sunuyor”
Ernesto Che Guevara

Bugün 6 Mayıs!

37 yıl önce bu gün, şafağında Türkiye Halkının yetiştirdiği üç insanın, üç devrimcinin -Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş- emperyalistler ve güdümündeki askeri ve sivil gerici güçler tarafından katledildikleri gündür.

Kimdi bu insanlar; 37 yıldır her yıl anılan, sevilen, yakın bulunan ve yıllar geçtikçe daha çok ve daha iyi anlaşılan?

Mücadeleler onlarla anlatıldı ve analar onların adını koydular çocuklarına. Ve sanki onlar Türkiye’de politik mücadelenin miladı idiler!

Halkımız onları sevdikleri, saydıkları ve taptıkları insanlarla özdeşleştirdiler: bazen oğulları, kardeşleri bazen de ilahları gibi… Çünkü onlar, onların karanlık ve yoksul günlerine bir ışık, bir umut olmuşlardı. Türkiye Halkı ilk defa kendi ellerindeki silahtan daha fazla bu insanların ellerindeki silahı sevdiler ve ona daha çok umut bağladılar.

Her yıl artan bir şevkle ölüm yıldönümlerinde anılmalarına rağmen, onların hak edildikleri şekilde ve nitelikte anıl(a)madıklarını düşünüyoruz.

Bir şey –kişi, olgu- anlatılırken nicel ve nitel yanlarıyla birlikte onun kendisini yeniden ve daha gelişmiş şekilde nasıl ürettiği anlatılmadıkça bütün tarifler eksiktir; dolayısıyla da hatalıdır.

Bir insanın boyunu, kilosunu, rengini, tipini vb. belirtmek de tariftir ama onu asıl o yapan şey, onun niteliğidir. Niteliği anlatılmadan yapılan tüm anlatımlar eksiktir, hatalıdır.

Bu güne kadar denizler boyu şu kadar, sesi şöyle gür, gözleri çakmak çakmak, ayakkabısı şöyleydi, Komer’in arabasını şöyle devirdi gibi anlatıldı. Evet, bunlar da bilgidir ama bu tür bir anlatım, ya anlatan kişinin anlatmak istememesine ya da anlayamaması-kavrayamamasına (iyi niyetimiz) dayanan bir anlatamamadır.

“Deniz o arabayı şöyle devirdi, böyle sıçradı, şöyle bağırdı; adımları o kadar büyüktü ki”lerle Deniz’i anlatmak ihanete örtü değilse de yüzü kızarması gerekenlerin yüzlerini kızartacak koskoca bir ayıptır.

6 Mayıslar anlatılırken Denizler, İnanlar ve Yusuflar değil, bilinçli olarak Deniz anlatılmaya çalışılmaktadır; o da Deniz’i magazin malzemesi yapmaya yönelik olarak…

“Bir kapitalist gölgesini satamadığı ağacı keser”miş… (Karl Marx )

Denizlere küfür bile edenler, şimdi onların yoldaşı oldukları söylemleriyle parsa toplamaya çalışmaktadırlar. Bu ise bırakın devrimci namusluluğunu, küçük burjuvazinin bile yapamayacağı kadar seviyesizliktir. Bu tavır, tüccar tavrıdır.

Denizlerin örgütünü, kavgasını ve mücadele yöntemini anlatmadan ne denizler anlaşılır ne de anlatılabilir! Denizleri Denizler yapan ortamdan, yapıdan, inançtan koparırsan ve sonra da denizleri anlatmaya çalışırsan, bu yapılan Denizleri anmak-anlatmak olmaz; onlara yapılan en büyük hakaret olur.

Denizleri anlatmak, Deniz Gezmiş’i anlatmak değildir. Deniz’i, Deniz yapan şey, Denizlerin bir amaç için oluşturdukları örgütle yürütebildikleri mücadeleleridir. Yani THKO anlatılmadan ne Denizleri anlamak mümkündür ne de Denizleri anlatmak mümkündür. Tabii ki gerçekten anlamak ve anlatmak isteyenler için.

Denizleri halkın umudu yapan, bunca zamandır hala efsane olarak halkın bilincinde yerlerini korumalarını sağlayan, onların kavgaları ve kararlılıklarıdır.

Denizler, 20. Yüzyılda, Türkiye’de, Türkiye halkının kurtuluş mücadelesini veren THKO`nun militanlarıydılar. Bunlardan birisi abartılırsa, unutulursa yanlış yapılmış olur.

Denizlerin mücadelesinin anti-emperyalist yanını; Denizlerin mücadelesinin sınıfsal yanını; Denizlerin mücadelesinin mücadele biçim ve araçlarını ve kadro politikasını; Denizlerin mücadelesinin diğer uluslarla ilişkilerini vb. anlatmadan Denizleri anlatmak çok büyük hatadır veya anlatanların kendi ihanetlerinin gizlenmesi için yapmakta oldukları boş çabalardır: hiç de masumane hatalar değillerdir.

“Devrim karşı devrim şiddetindedir” özdeyişi sanki onlar içindir ve o dönemi anlamak içindir.

Ne kadar gizlense ve gizlenmeye çalışılsa da; a) güç, güçle ortadan kaldırılır. b) var olan güçten azami verimi alabilmek için gücü uygulayacak zamanlama, strateji-taktik yani yöntem ve onun kolu kanadı – örgüt, yani yapı önem kazanır. Belki daha başka şartlar da sayılabilir ama en belirginleri bunlardır.

İşte Denizler bu durumdan yola çıkarak kendi yollarını çizdiler; devrimin şiddet politikası temelinde uygulanacak silahlı mücadeleyle (tabii ki parti önderliğindeki halk ordusuyla) olacağına olan inançlarını yaşam pratikleri yaptılar.

Gerilla mücadelesi onlar için stratejik sorundu. Onlar iddia ettiler ki halkı ordulaştırarak oluşacak halk ordusunu yöneten parti kırdan şehirlere bir rota izleyecek mücadeleyle çelikleşecek ve zaferi getirecektir!

Onları hareket ettiren en büyük güç, Türkiye Halkına olan inanılmaz güven ve savundukları düşünceye olan sarsılmaz inançtır.

Denizleri halka bu kadar sevdiren, halkın umudu yapan şeyin ne olduğunu; Denizlerde olup da başka insanlarda olmayan -onları halka bu kadar yaklaştıran- şeyin ne olduğunu ortaya koymadan, Denizleri anlatmak da mümkün değildir, anlamak da.

Hele hele Denizlerin mücadelesini Sinanlardan (Nurhak’tan) ayrı yorumlamak cehalet sınırlarını da aşan, telaffuzundan bile hoşlanmadığımız ihanettir.

Biz, o koşunun devrim için olduğunu ve anti-emperyalist yanının (her sene sadece ve tek yanın tefrika edilmesinin tersine) bununla birlikte yorumlanmasının Denizleri anlamak ve anlatmak isteyen her namuslu devrimcinin olmazsa olmazı olduğunu biliyoruz.

Hatalarıyla da Denizleri anlatmadan; onları derviş, ermiş veya aziz gibi göstermek onlara ve çizgilerine saygısızlıktır.

En önemlisi de: Denizlerin kendilerini ve örgütleri THKO’nu, nerede ve nasıl en gelişmiş şekliyle yeniden üretmeye çalıştıklarını anlatmadan Denizleri anlatmaya çalışmak, hem ayıptır hem de imkânsızdır.

Parti olmadan devrim yapılamazı, partisiz mücadele olmaza indirgeyerek, Denizlerin mücadelesinin yok sayılması veya eleştirilmesi, hiç de masumane değildir. bu tavır da dönek tavrıdır.

Elbette hareket eden hata yapacaktır ve de eleştiriye muhatap olacaktır. Ama eleştiri, iyi güzel ve doğrudan yana, yani ezilen sınıf ve tabakalardan yana, yani devrimden yana değilse, yapılan çarpıtmadır, dönekliktir ve –başka karşılayan kelime bulamıyorum- ihanettir.

Onların ardından söylendiği gibi:

Deniz, Yusuf, İnan
Savaşa Devam

***

Celâl Yılmaz… Nam-ı diğer Maydanoz…
12 Şubat 1955’te başlaan yaşamı 7 Şubat 2022’de sona erdi…
Bu iki tarih arasına sığdırılan ise onurlu bir yaşamdı…
Onu yazdığı yazıyla uğurluyorum…
Türkiye Devriminin Yolu’nda yaşadı.
Anılarda/anılarla yaşasın…

OYG