TBMM Tahkikat Komisyonu’nun, 30 Nisan 1958 tarihli Muğlalı Paşa Olayı Raporu
(Bu metin, raporun sadece ilk kısmından oluşmaktadır ve bazı yerlerde dili sadeleştirilmiştir)
“Van ilinin Özalp ilçesinden 32 vatandaşın sorgusuz ve savunmasız öldürülmeleri olayında rolü olanların suç derecelerini saptamak ve suçların niteliklerine göre zaman aşımı olup olmadığını anlamak için Yüksek Meclisin 15 Ağustos 1956 tarih ve 2027 numaralı kararıyla Anayasa ve Adliye komisyonlarından meydana getirilen karma komisyonun raporudur. Van ilinin Özalp ilçesinden 32 vatandaşın sorgusuz ve savunmasız öldürülmeleri olayında suçlu olanların suç derecelerini saptamak ve suçlarının niteliğine göre zaman aşımı olup olmadığını anlamak için yaptığımız araştırmada ulaştığımız sonucu, aşağıda, olduğu gibi sunuyoruz:
I. Olay
1943 senesi Temmuz ayında idari makamlar tarafından Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’na göre göz altına alınan 33 kişi daha sonra askeri makamlara teslim edilmişlerdir. Daha sonra da içlerinden bir kadın serbest bırakılmış ve geriye kalan 32 kişi Türk-İran hududundaki Çilli gediği olarak bilinen mıntıkaya götürülerek, üzerlerine piyade tüfekleri ve hafif makinalı tüfeklerle ateş edilmek suretiyle kurşuna dizilmişlerdir. Bu 32 kişinin adları şunlardır:
1. Harapsorik köyünden Hasan oğlu Cellat Uzuntaş
2. Harapsorik köyünden Cellat oğlu Ahmet Uzuntaş
3. Harapsorik köyünden Memi oğlu Ahmet Uyanık
4. Harapsorik köyünden Mehmet oğlu Arap Ali Polat
5. Harapsorik köyünden Timur oğlu Serhenk Özkaplan
6. Harapsorik köyünden Hüseyin oğlu Haydar Akalın
7. Harapsorik köyünden Hüseyin oğlu Ömer Akalın
8. Harapsorik köyünden Timur oğlu Mehmet Özkaplan
9. Harapsorik köyünden Hızır oğlu İsmail Şen
10. Harapsorik köyünden Ali oğlu T atar Gök
11. Harapsorik köyünden Ali oğlu Mısta Ertbaş
12. Harapsorik köyünden Mihi oğlu Beşir Deniz
13. Harapsorik köyünden Cellat oğlu Mustafa Uzuntaş
14. Harapsorik köyünden Yusuf oğlu Aco Çelebi
15. Harapsorik köyünden Aco oğlu Süco Çelebi
16. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Salih Taşçı
17. Milanengiz köyünden Sevinç oğlu ŞOkrü Taşçı
18. Milanengiz köyünden Hızır oğlu Ali
19. Milanengiz köyünden Ali oğlu Mehmet Taşçı
20. Milanengiz köyünden Kuro oğlu Sultan Özay
21. Milanengiz köyünden Osman oğlu İsa
22. Milanengiz köyünden İsmail oğlu Yusuf
23. Milanengiz köyünden Mehmet oğlu Haydar
24. Milanengiz köyünden Muhtar Ali
25. Milanengiz köyünden Ömer oğlu Seydi
26. Milanengiz köyünden Yusuf oğlu Fındı
27. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Memi
28. Milanengiz köyünden İsa oğlu Paşo
29. Milanengiz köyünden Bekir oğlu Kazım
30. Milanengiz köyünden Bekir oğlu Ahmi
31. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Hızır Kon
32. Milanengiz köyünden Kuro oğlu ibrahim Özay
II. Olayın Nedenleri
Olayın nedenleri komisyonumuzca şöylece saptanmış bulunmaktadır:
1943 senesi öncelerinde, Türk-İran hududunda, ilk kışkırtmanın, hangi taraf uyruğundan geldiği açık olarak saptanamayan, talan ve yağma niteliğinde bazı hudut olayları cereyan etmektedir. Türk mahalli idare makamları İranlılar tarafından hudutlarımıza karşı girişilen bu olayları önleme iddiasıyla, ve mümkün oldukça misilleme yapmak amacıyla, silahları jandarma teşkilatı tarafından verilmiş bir çete kurarak bu olaylara müdahalede bir sakınca görmemişlerdir. Van valiliğinin ve o sırada İçişleri Bakanı olan Recep Peker’in de onayı ile böyle bir çete kurularak fiilen adı geçen harekat alanına sokulmuş bulunmaktadır. İçişleri Bakanlığı ciddi devlet anlayışına uygun olmayan bu görüşünü, daha sonra, sorumluluğu olmayan kişilerden meydana gelen çetelerle hudut emniyetini sağlamanın mümkün olamayacağına kanaat getirerek değiştirmiş ve çetelerin dağıtılmasını Van valiliğine emretmiştir. Zaten başlangıçta bu gibi çeteler kurulmasını tavsiye etmiş ve kuvvetli bir olasılıkla, çetelerin faaliyetlerinden çıkar elde etmiş olan Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, İçişleri Bakanlığının ikinci emri valilik kanalıyla kendisine ulaştığı halde, bu emri fiilen dinlemeyerek çeteyi dağıtmamıştır. İşte İranlı bir aşiret reisi olan Mehmedi Mısto’nun Türk hudutları içerisinde önemli bir talanı gerçekleştirmesinin asıl nedeni, bu emre rağmen dağıtılmayan çetenin mevcudiyetidir. Şöyle ki: Anlaşıldığına göre İranlı çapulculara misilleme yapmak için sorumluluğu olmayan çeteler kurmak fikri şu üç kişinin kafasından çıkmış bulunmaktadır: Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, Özalp Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Vasfi Bayraktar ve Hudut Tabur Kumandanı Binbaşı Şükrü Tüter. Bu üç resmi memur söz ve fiil birliği halinde çeteyi kullanmakta ve İran hudutları içerisine sokarak hayvan talan ettirmektedirler. Talan edilen hayvanların bir kısmı çeteyi meydana getiren köylülere dağıtılıyorsa da diğer bir kısmının küçük çıkar hesaplarıyla bu üç çete idarecisinin tasarrufuna bağlı tutulduğu araştırmayla saptanmış bulunmaktadır. ‘Bu üç kişiden askeri kuvvetlere kumanda eylemekte olan Şükrü Tüter’in çetenin bir numaralı idarecisi olduğunu gösterir pek çok belirtiler mevcuttur. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere içişleri Bakanlığının çetelerin dağıtılmasına dair olan emrinin dinlenilmemiş olmasının nedeni küçük çıkar hesaplarıdır. Özalp’te böyle kanunsuz bir durumun varolduğundan, Van’da Vali olan Hamit Onat’ın habersiz bulunması mümkün değilse de, kendisi bunu inkarda ısrar etmiştir.
İşte bu çete bir gün İran hududu içlerinde 6 km. sarkarak orada bir aşiret reisi olan Mehmedi Mısto adındaki şahsın, bir rivayete göre 400-500, başka bir rivayete göre de 1500-2000 hayvanını Türkiye’ye getiriyor. Mehmedi Mısto’nun dedeleri Türk dostu olarak tanınmış kimselerdir. Hatta bu aşiret Birinci Dünya Savaşında, o mıntıka Rus işgaline düştüğü günlerde bile kuvvetli işgal makamlarına değil, ısrarla Türkiye’ye hizmet etmiş olmakla tanınmıştlr. Mısto’nun 1943 yılında dahi Türk istihbaratına hizmet eylediği sabittir. Hayvanlarının Türk çeteleri tarafından talan edilmesinden üzüntü duyan Mehmedi Mısto özel haberci göndererek ve mektup yazarak Özalp Kaymakamının şahsında Türkiye’ye başvuruyor. Diyor ki: “gasbedilen hayvanlarımı bana iyilikle geri veriniz. Ben sizin dostunuzum. Ricamı kabul etmezseniz, ben hayvanlarımı aynı usulle geri alabilirim. Fakat bu takdirde Türk hükümetinin haysiyeti rencide olur buna sebebiyet vermeyiniz.” Mehmedi Mısto’nun bu başvurusu olumlu karşılık görmek şöyle dursun, bizim idareciler kendisiyle alay edip, “,gelip karını da koynundan alacağız” diye mektup yazıyorlar. Bunun üzerine Mısto, 6 Temmuz 1943 tarihinde Iran içındeki diğer bazı aşiretlerin de yardımını temin ederek Türk hudutlarını aşıyor ve Özalp ilçe merkezinin 1.5 km. yakınındaki otlakta otlamakta olan Özalp halkına ait 406 baş hayvanı sürüp Iran’a kaçırıyor. Olay Özalp’teki resmi makam sahiplerini telaşlandırıyor .Bunlar Mehmedi Mısto’nun Türkiye’de böyle cüretkar bir talan yapabilmesinden Türk vatandaşlarından.da yardımcılar bulduğu kanaatı ile harekete geçiyorlar. Gerek Hilmi Tuncel’in, gerekse Şükrü Tüter’in o anda çok kötü şeyler tasarlamış olmalarının delili olarak olayı fazlasıyla mübalağlandırdıklarını görüyoruz. Hilmi Tuncel, Van Valiliğine, “Özalp yakınlarına kadar Rus askerleri gelmiştir” diye hakikate aykırı şifre verirken, diğer taraftan aynı yalan rapor, Şükrü Tüter tarafından yüksek askeri makamlara ulaştırılıyor. Bu iki şahsın yüksek askeri makamları telaşlandırmak amacını güttükleri açıktır .Bu arada, Özalp’te arzuhalci Rifat isminde bir şahsın kaymakama müracaatla kendisinin bazı arazi ihtilafları sebebiyle geçinemediği Milanengiz köylerinden 40 kişiyi, Mehmedi Mısto’nun yatakları olarak ihbar eylediğini ve bir liste verdiğini görüyoruz. Kaymakam bu listeyi Vali Hamit Onat’a bildirerek 40 kişinin tutuklanması için. izin istiyor. Valinin de onayı ile 40 kişi Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nun ilgili hükmüne göre gözaltına alınıyor. Bu 40 kişi tutuklama istemi ile Özalp Sulh Mahkemesine sevkediliyorlarsa da mahkeme, 21. 7 .1943 tarihinde içlerinden yalnız beş kişiyi tutuklayarak Van Cumhuriyet Savcılığına gönderiyor. Geri kalan 35 kişi, haklarında tutuklamaya dahi yeter delil bulunmadığından, serbest bırakılıyorlar .
Mahallinde durum bu merkezdeyken, Van’da hudut emniyeti kalmadığı ve Rus askerlerinin hudutlarımıza tecavüz eylediği teraneleriyle telaşa verilen yüksek makamlar da olay ile pek doğal olarak ilgileniyorlar. Valilik İçişleri Bakanlığını ve Şükrü Tüter’in amiri olan Rasum Saltuk’la Erzurum’daki üçüncü Ordu Müfettişliğini tahrik ediyorlar. Bunun üzerine Genel Kurmay vaziyeti incelemesi için Ordu Müfettişi Mustafa Muğlalı’ya talimat verirken İçişleri Bakanlığı da Birinci Genel Müfettiş ile Jandarma Genel Kumandanını aynı iş için Van’a gönderiyor.
Mustafa Muğlalı 24 Temmuz 1943 günü Van’a ulaşıyor. 24 Temmuz’u 25 Temmuz’a bağlayan gece Van Valisi Hamit Onat’ın evinde, Mustafa Muğlalı, Hamit Onat, Tümgeneral Cevat Yalım ve Tuğgeneral Rasim Saltuk’un da katılmalarıyla bir toplantı yapılıyor. Bu toplantıda Mustafa Muğlalı, Hamit Onat ve Rasim Saltuk’un mahkeme tarafından serbest bırakılmış olan, Mehmedi Mısto’nun uzak veya yakından akrabaları bulunan 35 kişinin öldürülmelerinde birleştikleri, tümgeneral Cevat Yalım’ın Muğlalı’ya “Paşam kanun yollarından yürümek daha uygun olur, elinizi ateşe sokmayınız” diye nasihat yollu ikazda bulunmuş olmasından anlaşılmaktadır.
Nitekim bu toplantıdan bir gün sonra, 25 Temmuz 1943 günü Vali Hamit Onat’ın Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel’e telefon ederek Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nun serbest bırakılan 35 kişiye tekrar uygulanması ile, bunların yeniden tutuklanmalarım emretmiş olması ve “yarın orgeneral Muğlalı ile birlikte Özalp’e geleceğiz, hazırlıklı olun” demiş bulunması bu korkunç kararı belirten bir belgedir. Valinin telefon emri üzerine Kaymakam Hilmi Tuncel adı geçen 35 kişiyi tutuklaması için Jandarma bölük kumandanı Vasfi Bayraktar’a emir veriyor. Köyler derhal taranmaya başlanıyor. Bu tarama sonunda köylerinde bulunamayan, iki kişiden başka biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, biri kıtasından izinli gelmiş muvazzaf çavuş ve biri de hava değişimli er olmak üzere 33 kişi yakalanıp Özalp merkezine getiri1erek emniyet komiserliğindeki nezarethaneye konuluyorlar.
Bu olaylar cereyan etmekte iken İçişleri Bakanı’nın araştırmaya memur ettiği Avni Doğan, Jandarma Genel Komutanı Rifat Nataracı ile birlikte Van’a geliyorlar. Avni Doğan, Milli Emniyetten de Özalp olayları hakkında bilgi almış durumdadır. Haklı ve doğru olan kanaatı, Özalp talanının emre rağmen dağıtılmayan çetelerin başında bulunan Kaymakam Hilmi Tuncel, Jandarma Kumandam Vasfi Bayraktar ve hudut tabur kumandanı Şükrü Tüter adlı kişilerin kötü tutumları sonucu doğduğu merkezindedir. Büyük bir olasılıkla bu üç kışiden naklen, daha 40 kişinin tutuklanmaları anından itibaren, o muhitte tutukluların öldürülecekleri söylentileri dolaşmaktadır. Öldürülecekleri söylenen kişiler ve onların yakınları karşılaştıkları her vazifeliden yardım istemektedirler.
Avni Doğan sorunu Muğlalı ile görüşmek istiyorsa da, Muğlalı müfettişi hafife alıp görüşmeyi bir gün sonraya bırakıyor. Gerek Van’da ve gerekse Özalp’e geldikten sonra Muğlalı ile Avni Doğan ziyafet sofralarında karşılaşıp bu işi görüşüyorlarsa da müfettişin generali kanun yoluna getirmesi kolay olmuyor. Hatta Muğlalı’nın ”Memleketin çıkarı için babamı bile asarım, Avni Doğan bu işe karışmasın, onu kırbaçlarım” vesair şekillerde acaip beyanlarda bulunduğu sabittir.
Özalp’te yanındakileri dairede bırakıp tutukluları görmeye giden Avni Doğan’dan bu kişiler, “Paşam bizi kurtar” diye yardım istiyorlar. Avni Doğan’ın tutuklularla görüşmeye başladığını haber alan Vali, Kaymakam ve Hudut Tabur Kumandanı arkasından gelerek karakol önünde, kendisiyle görüşüyorlar. Müfettişin karakoldaki polis memuruna tutukluları göstererek, ”bu nedir” diye sorduğu sorusuna aldığı cevap şudur: ”Efendim bunlar polisce tutuklanmışlardı. Mahkeme tarafından serbest bırakılınca tekrar tutukladık. Muğ!alı Paşa bunları gördü ve askeri makamlara teslim ediniz dedi. Bu nedenle tutuyoruz.” Bu cevap üzerine, mahkemenin serbest bıraktığı kişileri tutmanın kanuni olmadığını hatırlatan Avni Doğan’a Şükrü Tüter, “Efendim, bunlar casusturlar, ordunun konuşunu düşmana bildiriyorlar, Harp Divanına verileceklerdir” diye müdahale ediyor. Bu cevap karşısında müfettiş Tüter’e “0 halde derhal teslim alınız” deyip oradan ayrılıyor.
Buraya kadar verilen açıklamalardan anlaşılacağı üzere Avni Doğan’ın bu kişilerin serbest bırakılmaları yolunda Muğlalı nezdinde yaptığı girişimler de başarılı olamamış ve bizce açıklanması zor nedenlerden dolayı askeri makamlarına teslimlerine izin vermiş bulunmaktadır. Kendisi, Muğlalı’nın ”bunları asacağım, keseceğim” yollu, öfkeli ve duygusal beyanlarda bulunduğunu ve fakat böylesine korkunç bir uygulamaya, yine de imkan olanak vermediğini vermediğini, Van Valisi Hamit Onat’ın ise, askeri kumandanın kararlarından kendisine bahsetmediğini komisyonumuz huzurunda savunmuş bulunmaktadır. 26 Temmuz 1943 günü böylece geçildikten sonra gerek Muğlalı ve gerekse Avni Doğan Özalp’ten ayrılıyorlar .Aynı gün olayın can alacak noktası olan şu emir Orgeneral Mustafa Muğlalı tarafından Yedinci Kolordu ve Van Mıntıka Komutanlıklarına gönderiliyor .Son derece dikkate değer olan bu emrin bir suretini öneminden dolayı aynen çıkarıyoruz.
Özü: İran hududu üzerindeki; yollar ve aşiretler hakkında bilgi verecek 32 kişi
Zata Mahsustur:
VII. Kolordu K.
Van Mıntıka Komutanlığına
1. Özalp mıntıkasındaki teftişlerimde Özalp hudut mıntıkasını çok iyi tanıyan ve sık sık memleketimiz içlerinde çapulculuk yapan aşiretler hakkında çok iyi bilgi sahibi oldukları anlaşılan ilişik listede isimleri yazılı kişilerin çeşitli gruplar halinde, subay ve erlerin beraberliğinde hudut mıntıkasına götürülerek kendilerinden esaslı bilgi alınmasını ve İran hududunun gizli ve çapulcuların görünmeden gelmesine elverişli yol ve patikaların öğrenilmesini çok faydalı buluyorum. 2. Bu adamların her ne kadar görevi yerine getireceklerine söz vermelerine rağmen sözlerinden dönmeleri ve fırsat bulurlarsa kaçmaları her an olanaklı bulunduğundan müfrezelerin çok uyanık bulunmaları gereğinin müfreze komutanlığına bildirilmesini, şayet bu hale cüret edenler ve erlerin silahlarını almak amacıyla üzerlerine saldıranlar bulunduğu taktirde derhal silah kullanılmasının hiçbir zaman unutulmamasını önemle rica ederim.
3.26.7 .1943 ve gezi 53 sayı ile Van Mıntıka ve bilgi için VII. Kor .K. lığına yazılmıştır.
3.Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı
Yazılış tarzından da anlaşılacağı gibi bu emir evvelce verilmiş topyekun öldürme karar ve sözlü emirlerinin, o zamanın alışılmış usulleri dairesinde bir doğrulanmasından ve sağlamlaştırılmasından başka bir şey değildir. Nitekim Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesinin, 2 Mart 1952 ve 950/13 karar ve 12 Nisan 1952 tarih ve 952?4 karar sayılı ilamlarında .ayrıntılarıyla be1irtildiği ve bizim dinlediğimiz tanıkların oybirliği beyan eyledikleri üzere bu emir kati bir öldürme emridir.
III. Öldürme Fiilinin Cereyan Şekli
Muğlalı’nın bu emri Rasim Saltuk’tan Şükrü Tüter’e ulaşırken diğer taraftan tutuklu 33 kişinin askeri makamlara teslimine dair Van Valisi Hamit Onat ve Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel’in sözlü emirleri de, Avni Doğan’ın da bilgisi dahilinde uygu1anmış ve Jandarma Karakol Kumandanı Gedikli Çavuş Ali Saber 30 Temmuz 1943 Cuma günü sabahleyin saat 03.30 da tutuklu 33 vatandaşı Şükrü Tüter’in taburuna teslim eylemiştir. Bu teslimden sonra 30 Temmuz 1943 Cuma günü akşamı Hudut Tabur Kumandanı Şükrü Tüter’in Özalp Kaymakamlığına yazdığı, sureti aşağıya çıkarılan tezkere sonucu belirtmektedir. İş bu sonucu doğrulayan ve evvelce hazırlanıp sonradan imzalatılan zabıt varakaları ise aynen şöyledir.
Zabıt varakası
30. 7 .1943 Cuma günü keşif amacıyla Karatepe’den Çilli Gediği Güney sırtlarına doğru emniyet tertibatı olarak gelmesi olanak dahilinde olan Celalileri keşfe devam ediyorduk. Bu sırada 100 kadar atlı çapulcunun hududu geçerek süvarilerimizin üzerıne ateş açtıklarını gördük. Bunun üzerine süvarilerimiz de ateş açınca çapulcular geriye doğru çekilmişlerdir .Bu esnada birçok sivil kişilerin İran hududuna doğru kaçmaya başladıklarını gördük. Çapulcuların durumu ve sayı üstünlükleri karşısında düşen süvarilerimize yardım amacıyla biz de çarpışmaya katıldık. Bu anda İran hududuna doğru kaçan birçok sivil kimseler iki ateş arasında kalmışlardır. Çapulcular hudut haricine çekilip gitmişlerdir. Yarım saatten fazla devam eden bu çarpışmada 33 piyade mermisi harcanmış ancak 24 boş kovan bulunabilmiştir.
1. Manga K. Durmuş Özçınar
2. Manga K. Yaşar Mert
6. Bl. Tk. K. Ilyas Yalçın
Takorengiz Tk. K. Durmuş Özbek
Onb. Mehmet Kanik
2. Manga K. Mustafa Çetin
Er Sinan Çelep
Zabıt Varakasıdır. 30. 7.1943
Doğu hududumuzun Çaldıran mıntıkasında sınırlarımıza uzayan gizli giriş yollarını saptamak üzere mangamla birlikte İran çapulcularının yakın arkadaşlarından 16 kişilik bir grupla Çilli Gediği yönünde gidiyordum. Uzunca bir yürüyüşten sonra hududa yakın bir yerde hayvanlarımıza kaşanma molası vermek için yere indiğimizde hudut taşının üzerinden geçtiği Karatepe sınırlarından ani olarak üzerimize ateş açıldı. Ben askerime mevziye girmesi için emir verirken bizi pusuya düşürmek amacıyla tertip edilen bu vaziyetin karışıklığından faydalanmaya kalkışan yatak grubunun bir kısmı erler ve yedek atlar üzerine ve diğer bir kısmı da karşı tarafı kaçmağa teşebbüs ettiklerinden bunlara ateş açmak zorunda kaldım. Bu anda Nahir Dağı eteklerinde ilerleyen 200 kadar atlı çarpışmaya başladık. Elimizden kaçan bu yatak grubunun çoğu, işte bu iki ateş arasında hududun 500-600 m. kadar ilerisinde öldüğünü ve birkaçının da kaçmayı başarabildiğini kuvvetle tahmin etmekteyim. İki saat devam eden bu çarpışmada tarafımızdan hiçbir zayiat olmadığı. 81 mermi harcanarak 43 adet İran boş kovanı bulduğumuzu açıklayan iş bu zabıt varakası Takorengiz mıntıkasında düzenlenmiştir.
Sv. Bl. K. V. Tğm. Necdet Bilgez
Sv. Bl. I. Manga K. Efendi Yavuz
Sv. Bl. II. Manga K. Ibrahlm Tank
Sv. Bl. III. Manga K. Yusuf Ömer
Bu tutanakların içeriğinden 32 kişinin kurşuna dizilmiş oldukları anlaşılmaktadır, 33. ncü kişi ise, bu kişiler öldürülmeye sevkedilecekleri anda Yüzbaşı Vahdet Yüzgeç’in müdahalesi üzerine, Türk askerinin kadına kurşun atmayacağı gerekçesi ile, serbest bırakılmış olan Mehmet Mısto’nun Türk uyruğundaki kızı Zühre’dir. Durum askeri hiyerarşi içinde Hudut Tabur Kumandanlığından 266. Alay Kumandanlığına ve oradan da Tümen, Kolordu Kumandanlıkları yolu ile ve ayrıca Şükrü Tüter tarafından telefonla 3. Müfettişi Mustafa Muğlalı’ya ve O’nun tarafından da şu tezkere ile Kurmay Başkanlığına bildirilmiştir.
Genel Kurmay Başkanlığına
1. Özalp mıntıkasındaki teftişimde Özalp mıntıkasını çok iyi tanıyan ve İran topraklarında akrabaları olup sık sık memleketimiz içinde çapulculuk yapan aşiretler hakkında çok iyi bilgi sahibi oldukları anlaşılan kişilerin çeşitli gruplar halinde hudut mıntıkasına götürülerek esaslı bilgi alınması ve İran hududunun gizli ve çapulcuların görünmeden hududumuza girmelerine elverişli yolların öğrenilmesini Ve bu mıntıkada öteden beri meydana gelen çapulculuk olaylarının önlenmesi bakımından çok faydalı buldum.
2. Emir üzerine subay komutasında çeşitli gruplar halinde hudut mıntıkasına sevkedilen 32 kişi Çilli gediği mıntıkasına götürülmekteyken hududumuz dışında gruplar üzerine ani olarak açılan ateşle beraber bir kısmı korunmalarına memur edilen süvarilerin hayvanlarını almağa ve diğer bir kısmı da hududu geçerek kaçmağa teşebbüs etmişlerse de derhal silah kullanmak zorunda olan muhafızlarla, hududun dışından açılan ateş, arasında kalan ve kısmen hududun dışına çıkmayı başaran kişilerin çarpışma sonucunda firarlarına meydan verilmeden tamamen imha edildiklerinin tahmin edildiği,
3. Çarpışma gruplarının birine komuta eden Subayın elinden yaralandığını ve grupların görevlerini çok iyi bir surette yaptıklarını Van Mıntıka Komutanlığının bilgilerine atfen arzederim.
3.Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı
Ayrıca olay, yukarıdaki tutanak kağıtlarının esası çerçevesinde Van Valiliği tarafından İçişleri Bakanlığına da bildiriliyor.
Bütün bu tutanak kağıtları ve bildiriler baştan aşağı sahte ve gerçek dışıdır. Yalandır. Bu cihet Özalp olayının cereyan ettiği devirde memleketin her tarafında ve özellikle Doğu ve hudut mıntıkalarında uygulanan bütün öldürme fiillerinin aynı kilişe gerekçeye ve aynı örnek tutanak kağıtlarına dayandırılmış bulunmalarıyla, Çilli Gediği olayına katılmış ordu personelinden hiçbirinin iddia edilen silahlı çatışmaya rağmen isabet almamaları, o mıntıkanın ordumuz tarafından karış karış tanınmış olup yeni bir keşfe gerek bulunmaması ile, yaralı olarak İran’a kaçan Ibrahim Özay’ın şikayetleriyle, Teğmen Bilal Bali’nin kendi iddiasının aksine olarak elinden yaralanmadığının daha sonra anlaşılmasıyla, süvarilerimiz üzerine hücum ettikleri iddia olunun 32 kişinin öldürülme yerine elleri arkalarından bağlı olarak sevkedilmiş olmalarıyla, olay sanıklarının Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesinin tanık ile isbatlanmış ayrıntılı ilamlarıyla, ve nihayet komisyonumuzca yapılan araştırmalarla sabittir. Bu nedenle üzerinde fazla durmuyoruz. Olayın cereyanından sonra bölgede Türk makamları tarafından 200 kişinin öldürüldüğü söylentisi dolaşmaya başlayınca bu söylentiler Hakkari Valiliği tarafından İçişleri Bakanlığına bildiriliyor .Durumu Avni Doğan’dan soran İçışleri bakanı Hilmi Uran’a Genel Müfettişin verdiği B.9.1943 tarih ve B57 sayılı şifrenin birinci ve ikinci maddelerinde sorun tutanak kağıtlarında olduğu gibi kısaca anlatıldıktan sonra üçüncü maddesinde aynen şöyle denilmektedir .
3. Olayın bazı yönlerini açıklayan özel araştırmalarımın Cuma günü hareket eden posta ile doğrudan yüksek adınıza sunulduğunu arzederim.” Bu ifadeden anlaşılmaktadır ki, Avni Doğan sorunun gerçek niteliğini, İçişleri Bakanının kişiliğinde Hükümete bildirmiş bulunmaktadır. Komisyonumuz, bu gizli yazıyı İçişleri Bakanlığının ve Emniyet Genel Müdürlüğünün arşivlerinde ısrarla aramış ise de bulmak mümkün olmamıştır. Hilmi Onat böyle bir yazının gönderilmiş olduğunu inkar eylememekle beraber içeriğini hatırlamadığını ısrarla savunmuştur. Anlaşılmaktadır ki, bu rapor arşivlerden ve dosyalardan çekilip çıkarılmak suretiyle kasıtlı olarak ziyana uğratılmış olmaktadır . Komisyonumuzun vardığı sonuca ve Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesinin çeşitli tanıklarla ispatlanmış ilamına göre öldürme olayı aynen şöyle cereyan etmiştir:
Özalp Kaymakamlığından 33 kişi teslim alındıktan sonra bunların içerisinde bulunan kadın Şükrü Tüter’ce amirlerine bilgi vermeye dahi gerek görülmeden serbest bırakılmış ve diğerlerinin hududa götürülmeleri tabur subaylarından Yüzbaşı Vahdet Yüzgeç’e emredilmiştir. Vahdet Yüzgeç’in öldürmek için mahkeme ilamı araması ve bu fiili bizzat yapmaktan çekinmesi üzerine yedek Teğmen Necdet Bilgez ve Bilal Bali çağrılarak, görev Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emridir denilmek suretiyle, kendilerine verilmiş ve ayrıca şu tertibat alınmıştır. Çilli Gediğine hakim bir sırta bir subay komutasında bir manga asker yerleştirilmiştir .Bu manganın görevi öldürülecek kafile o bölgeye geldiğinde havaya ateş açmak suretiyle fiilin uygulanmasına başlanmasını Necdet Bilgez ve Bilal Bali’ye bildirmekten ibarettir .
30 Temmuz 1943 Cuma günü sabahleyin nezarette bulunan 30 sivil ve iki asker dışarı çıkarılmış elleri arkalarına ve kişiler birbirlerine iplerle bağlanmak suretiyle adı geçen iki teğmenin komutasındaki takımın önüne; katılarak Çilli Gediği yönünde sevkedilmişlerdir .Bu sırada zaten öldürüleceklerini bilen elleri bağlanan mağdurların yalvarıp yakarmaları, feryadı figanları çok yürekler acısı bir sahnedir. Kafile Çilli Gediğine geldiğinde ikiye ayrılmış, işaret mangasının havaya ateş etmesi üzerine, iki teğmen emirlerindeki mangalara ateş emrin vermişler erler piyade tüfekleri ve hafif makinalı tüfeklerle 32 masum vatandaşı yaylım ateşi altına alarak katletmişlerdir.
Bundan sonra yine şükrü Tüter’in evvelce verdiği sözlü emir gereğince mağdurların üzerleri aranıp para ve saatleri gaspedilip kişilere dağıtılmıştır . Gerek Askeri Mahkemelerin kararları gerekse bizim yaptığı araştırmalar .bu korkunç durumu aynen doğrulamakta ve bilgilerim sağlamlaştırmaktadır. Olayın şu yönünü de belirtelim ki, öldürülenlerin arkadaşları olup, vaktiyle Özalp Sulh Mahkemesi tarafından tutuklanan beş kişi, İranlı çapulculara yataklık yaptıkları veya Rus casusu oldukları hususlarında hiçbir delil elde edilmemiş olmakla Van Ağır Ceza Mahkemesinde beraat ettirilmişlerdir. Haklarında bazı deliller bulunduğu iddiasıyla tutuklanan beş kişinin beraat etmiş bulunmaları, tutuklamaya yeter belirtilerle dahi suçlanamayan 33 kişinin çok daha masum olduklarını açıkça göstermektedir . Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Özalp olayı diye adlandırılan bu olay başından itibaren düşünülmüş tertiplenip uygulanmış, hunharca bir cinayetten başka bir şey değildir.
Kaynak: Savaş Karşıtları
Teşekkürler Yalçın Ağabey. Malesef bu olay TSK politikalarını özetler nitelikte… Eğer tarihleri belirtilmese ve bu olayın ne zaman yaşandığına dair bir fikir yürütmeniz istense, cevabınız ne(ler) olabilirdi?
Saygılarımla…
BeğenBeğen