Nurullah ÖZAY (DŞ’31)
“Darüşşafaka Cemiyeti bugünkü varlığını kesinlikle Darüşşafaka Mezunlar Cemiyeti’ne (şimdiki Darüşşafakalılar Derneği) borçludur.”
Sevgili Darüşşafakalı kardeşlerim,
Yıl 1908 (1324) Temmuz ayının onuncu günü. Yakın tarihimizin mutlu bir günü. Sultan 2. Abdülhamit’in 30 küsur yıl süregelmiş bulunan istibdat idaresinden, Sultan Abdülaziz’in saltanatının son zamanlarına rastlayan yıllarda Trabzon’da vefat eden zamanın Maliye Nazırı Yusuf Ziya Paşa’nın gayreti ve diğer hamiyetli kimselerin hizmetleriyle kurulmuş bulunan ‘Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’ (bugünkü adıyla Darüşşafaka Cemiyeti) ve bu cemiyetin yarattığı Darüşşafaka da nasibini almış ve kapatılma haline düşmüştü.
Nihayet 10 Temmuz 1908 (1324)’te ‘hürriyet’ ilan edilmiş ve 2. Abdülhamit tahtından indirilerek Selanik’e sürgün edilmiştir.
İşte ‘hürriyet’in ilanından yaklaşık bir ay sonra, Darüşşafaka mezunlarından bir grup, tüm mezunlar adına, Cuma gününe rastlayan 8 Ağustos 1908 (1324) günü Darüşşafaka’da toplanarak, ‘Darüşşafaka Mezunin Cemiyeti’ adı altında bir cemiyet kurmayı oy çoğunluğu ile kabul etmişler ve böylece ‘Darüşşafaka Mezunlar Cemiyeti’ bu tarihte hayata geçirilmiştir.
Sevgili Darüşşafakalılar,
Darüşşafaka Mezunlar Cemiyeti’nin (bugünkü adıyla Darüşşafakalılar Derneği’nin) 8 Ağustos 1908 (1324) günlü ilk toplantısında gündemde olan ve müzakere edilip tartışılan her konu, zamanın gazeteleri olan Tanin, Yeni Gazete, Servet-i Fünun, Metin ve Millet gazetelerinde bütün detaylarıyla kamuoyuna yansıtılmıştır.
1911 (1327) yılında Salih Zeki, Mehmet Emin, Mehmet İzzet, Ferit ve Hasan beyler tarafından çıkartılan ‘Darüşşafaka’ dergisinde aynı gün şöyle anlatılmaktadır: …Bütün okul pencereleri Türk Bayrakları ile süslenmiş, dalgalanan bayraklar bir davet eli uzatarak, her birisi bir tarafa dağılmış bulunan Darüşşafaka mezunlarını bir noktada toplanmaya çağırıyordu. Okulun eski mezunları ve öğretmenleri geldikçe, dış kapıdan içerideki büyük divanhaneye kadar dizilmiş öğrenciler tarafından çok sürekli Şekilde alkışlanıyordu. Divanhane, olağanüstü çiçek, bayrak ve okul öğrencilerinin kendi elleriyle yaptıkları karakalem ve yağlıboya tablolarla süslenmiş olup, ayrıca Divanhane’ye konmuş, uzunca bir masada bayraklarla örtülü olup, üzerine çiçeklerle ‘hürriyet’ kelimesi yazılmıştı.
Toplantı zamanında açılarak, ilk sözü Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’nin en eski üyelerinden olan Halis Efendi aldı. Bu zat, fazilet ve yüksek ahlakın ancak ilme irfan kazanarak elde edileceğini, bunun da insanların hürriyet içinde en iyi biçimde kazanılacağını anlatan güzel bir konuşma yaptı. Böylece, eski mezunlardan bazıları da söz alarak hepsi aynı maksada bağlı konuşmalar yaptılar…’
Bu konuşmacılardan en duygulu olanları okulun ilk mezunlarından olan Ferit ve Fahri Beylerdi. Bu iki zat, bütün mezunların hislerine tamamiyle tercüman olan o günkü duygu halini aksettirmesi bakımından ilgi çekicidir. PTT Bakanlığı İmalat Müdürü Ferit Bey, konuşmasının bir yerinde Darüşşafaka’yı kuranların yüksek hissiyatı ile kurucumuz Yusuf Ziya Paşa’nın devrin sadrazamı Mahmut Nedim Paşa’ya mevzuata aykırı emrine karşı çıkışını Şöyle açıklamaktadır; “…Burası millet tarafından yapılmış, yüksek bir kuruluştur. Sadrazam buraya iç tüzüğe aykırı bir şeyi emir değil, rica veya tavsiye dahi edemez… dediği halde, 30 yıl sonra yani istibdat devrinde eğitim fikrini büsbütün bozabilmek için okul müdürlüğüne tayin olunan bu zat, öğretmenlerle açık açık Şöyle konuşmuştur. (Burada yani okulda, gaye birşeyler öğretmek değildir, esas maksat padişaha yani ‘istibdat’a sadık köleler yetiştirmektir) diyerek öğretmenlere uyarıda bulunmuştur…”
Ferit Beyden sonra kürsüye gelen zamanın PTT Genel Müdürü Fahri Bey, sözlerini okula girişiyle başlatmış, o sıralarda çalışmaları Abdülhamit tarafından tamamen durdurulmuş bulunan ‘Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’yi yeniden hayata geçirmek gaye ve maksadıyla bu toplantının yapıldığını, uzun uzadıya açıklamış ve sözlerini bitirmiştir.
Böylece toplantıya iştirak etmiş bulunanlar Darüşşafaka’nın aynı sistem üzerine çalışarak, vatana ve millete faydalı insanlar yetiştirebilmesinin ancak bir Şekilde mümkün olduğunu, bunun da ‘Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’yi yeniden hayata geçirmekle gerçekleşeceği üzerinde ittifakla karara varmışlardır.
Bu karar neticesi çalışmalar başlamış, önce okulda ilimsiz, irfansız, yoksul ve bakımsız durumda bekleyen beş yüz küsur öğrencinin durumu göz önüne alınarak, ekseriyeti mezunlardan, bir kısmı da hamiyetli insanlardan oluşan yeni ‘Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’ üyeleri adı geçen cemiyeti yeniden hayata geçirmişlerdir. Vaktiyle, 16 Ekim 1287’de olduğu şekilde nizamnamesi aynen yüksek tasdike sunularak zamanın padişahı tarafından da tasdik olunmuş 13 Mart 1909’da (1325) yürürlüğe girmiş ve böylece ‘Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’ yeniden hayat bulmuştur. Nizamname gereği, idare meclisi ve eğitim meclisi olmak üzere iki meclis gizli oylama ile seçilerek göreve başlamıştır. Meclislerin üyeleri aşağıda gösterilmiştir:
İdare Meclisi üyeleri
Sait paşa (Ayan Meclisi Reisi)
Ahmet Rıza Bey (Millet Meclisi Reisi) (işlerinin çokluğu gerekçesiyle bu göreve gelemeyeceğini bildirmiş, yerine okul mezunlarından PTT vekili Fuat Bey getirilmiştir).
Gazi Ahmet Muhtar paşa (Ayan Meclisi 2. Reisi)
Abdurrahman Bey (Eğitim Bakanı Vekili)
Mısırlı Sait paşa (Ayan’dan Umumi Cemiyet Belediye Reisi)
Halil Bey (Müze Müdür Yardımcısı)
Manizade Hüseyin Efendi (Tüccardan)
Ebbüziya Tevfik Bey (Antalya Milletvekili)
Kazım Bey (Tanin Gazetesi Müdürü)
Fahri Bey (PTT Genel Müdürü)
Eğitim Meclisi üyeleri
Halis Efendi (Ders Vekili)
Ahmet Mithat Efendi (Darülfünun Öğretmenlerinden)
Ethem paşa (Matematikçi)
Salih Zeki Bey (Darülfünun Öğretmeni)
Fatin Efendi (Öğretmen Okulu ve Darüşşafaka Öğretmeni)
Mehmet Emin Bey (Telgraf-Fen Şubesi Müdürü ve Darüşşafaka Öğretmen Okulu Yüksek Matematik Öğretmeni)
Hüseyin Remzi Bey (Telgraf Nezareti dış Münasebetler müdür yardımcısı ve Darüşşafaka Muallim Mektebi, Mülkiye Mektebi Öğretmeni)
Ferit Bey (Telgraf Mühendisi, Muallim Mektebi ve Ticaret Mektebi Matematik Mektebi)
Arif Bey (Kimyager, Halkalı Ziraat ve Darüşşafaka Öğretmeni)
Üye seçimi sona erdikten sonra Ali Naki Efendi, okulun ilk müdürü ve eski kuruculardan olması gerekçesiyle üyelerinin çoğunluğunun oylarıyla reis vekilliğine getirilmesi kararlaştırılmıştır. Bundan sonra Darüşşafaka mezunlarından bestekar Kazım Bey’in besteleri okulun müzik öğrencilerine okutularak toplantıya son verilmiştir.
13 Mart 1909’da (1325) hükümetçe resmen tanınan ‘Cemiyeti Tedrisiye-i İslamiye’, idare ve eğitim meclislerini seçtikten sonra, idare meclisi içinden seçilen bir grup idareci o sırada Darüşşafaka’da yardım ve şefkat bekleyen 522 öğrencinin imdadına koşmak üzere işe girişmiştir.
Darüşşafaka’da birkaç kez toplanarak, okul bütçesini araştırarak incelemişler ve bu 522 öğrencinin gıda ve giysileriyle okulun masraflarının yıllık 9000 Liraya ulaştığını, buna karşılık Darüşşafaka’nın sağlam gelirinin ancak 4000 Lira olduğunu, senevi 5000 Lira bütçe açığı bulunduğunu tespit etmişlerdir.
Daha önceden, Maarif Nezareti’nce yardım yapılması padişah iradesiyle sağlanmış bulunan Darüşşafaka’ya nakdi yardım işi bir yazı ile Maarif Nezareti’ne hatırlatılmış, böylece tam olmasa da bütçe açığının bir kısmı temin edilen bu yardım ile kapatılabilmiştir.
Bütün bu işler böyle yürürken, Darüşşafaka mezunları artık bir araya gelmelerinin zamanı geldiğini, feyz aldıkları ocağı sönerken alevlendirmelerinin verdiği gayret ve Şevkle, hemen 15 Mart 1909’da (1325) bir “Mezunlar Cemiyeti” kurarak, ‘Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’ ile mükemmel bir uyum içinde, maddi ve manevi yardımları karşılıklı esirgemeden Darüşşafaka’nın yükselmesi için her türlü fedakarlığı karşılamaya, toplu bir halde yürütmeye başlamışlardır. Tarihlere dikkat edilecek olursa, 13 Mart 1909 ‘Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’nin (bugünkü adıyla Darüşşafaka Cemiyeti) Darüşşafaka Mezunları tarafından yeniden hayata getirilmesi, o tarihten iki gün sonra 15 Mart 1909’da ‘Mezunlar Cemiyeti’nin kuruluşu ve hayata geçirilmiş olması ilgi çekicidir.
Mezunlar Cemiyeti, zamanın deyimiyle ‘bir ‘kulüp’ havasında idi. Mezunlar, ekseriyet halinde toplanarak Mezunlar Cemiyeti’nin ilk yönetim kurulunu gizli oylama ile şu isimdeki mezunlardan seçmişlerdir;
Fuat Bey (Posta ve Telgraf Bakan Vekili)
Fahri Bey (PTT Genel Müdürü)
Salih Zeki Bey (Darülfünun Öğretmeni, Matematikçi, Eğitim Meclisi üyesi)
Mehmet İzzet Bey (Darülfünun Yüksek Matematik Öğretmeni)
Hüseyin Remzi Bey (PTT Bakanlığı dış Münasebetler Şubesi Müdür Yardımcısı)
Ferit Bey (PTT Bakanlığı İmalat Müdürü)
Sezai Bey (Mezunlardan)
Harun el reşit Bey (İç Hesaplar Yazı işleri baş Katibi)
Hasan Bey (Telsiz Telgraf Mühendisi)
Sabri Bey (Telsiz Telgraf Mühendisi)
İbrahim Bey (Ziraat Bankası Memuru)
M. Ali Bey (Gümrük Memuru)
Rey ayrımında en çok oy alan Darüşşafaka’nın ilk mezunlarından ve sınıfının birincisi bulunan Fahri Bey başkanlığa, İkinci başkanlığa ise Mehmet İzzet Bey, Muhasebe işlerine İbrahim Bey ve Genel Sekreterliğe Harun Reşit Bey getirilmişler ve göreve başlamışlardır.
Sevgili kardeşlerim,
1911 (1327) yılında Mezunlar Cemiyeti tarafından çıkartılan ve yazı işleri sürekli bir şekilde Salih Zeki, Mehmet Emin, Ferit ve Hasan Beylere verilen ‘Darüşşafaka’ Dergisi’nde yazı işleri şu çok ilgi çekici şeyden büyük bir terbiye ve nezaketle yakınmaktadır; mezunlarını toplayabileceği, kendi mülkü olan bir toplantı yerinin bulunmaması. Mezunlar, bu yersizliğin ızdırabını yıllarca çekeceklerdir. Nihayet bir gün 1921 yılında Darüşşafaka’da Müdürlük görevine getirilen Ali Kami Bey, bu işi Cumhuriyetten sonra ele almış, Şehzadebaşı’nda Letafet Apartmanında bir oda kiralayarak Mezunlar Cemiyetine bir hayat nefesi aldırmaya başarı göstermiştir.
Ali Kami Bey, bu işleri kotarırken kendisine mezunlardan ziyade mezuniyete yakın olan okul öğrencileri yardım etmişlerdir. Bu tarihler 1930 ve daha birkaç yıl sonrasıdır. Ali Kami Bey, milletvekili olarak Ankara’ya gittikten sonra, birçok iyi niyetli Darüşşafakalı’nın bu işi yürütmeye çalıştığı inkar edilemezken, bir takım kısır düşünceli Darüşşafakalılar da Darüşşafakalılar Cemiyeti tarafından tahsis edilen mekanı kendi çirkin alışkanlıklarına mekan yapmaktan öteye gidemediler.
Nihayet, Mezunlar Cemiyeti çalkantılar içinde 80’li yılların başlarına kadar gelebildi. Bu sıralarda, Moda’daki Bomonti Bahçesi’nde toplanan sayıları 15 ile 20 arasında bulunan mezunlar, ahde vefa göstererek her çarşamba günü öğleden sonra toplanıyor, sohbet ediyor, anılarını tazeleyerek, geçmiş günleri anımsamaya çalışıyorlardı.
Fakat, konu bir yerde düğümleniyordu, bir toplantı yerine sahip olabilmek…
O sıralarda, bir zaman kurulmuş bulunan her ne sebeptense gelişemeyen ‘Daçka inşaat A.Ş.’nin tasfiye işleri yürümekteydi. Bir çarşamba günü, toplantıya kardeşlerimizden biri bir teklif ile geldi. Teklifte Şayet ellerindeki, Daçka A.Ş.’ ye ait hisse senetlerini hissedarlar, Şirkete bağışlarlarsa, Ortaköy’deki Şirkete ait Melek Han’ın ikinci katındaki odalardan bir kısmının ‘Mezunlar Cemiyeti’ne verilebileceği öneriliyordu. Hamiyetli kardeşlerimizden ellerinde Şirkete ait hisse senedi bulunanlar, derhal teklifi kabul ederek, ertesi hafta hisse senetlerini getirerek, teklifi getiren arkadaşımıza teslim ettiler. Mezunlar Cemiyetine verilecek hisse oranı üzerinde bir takım komplikasyonlar yaratanlarla çıkan anlaşmazlıklar neticesinde o sırada geçici olarak ‘Mezunlar Derneği’ işlerini yüklenmiş bulunan kardeşimizi de kapıldığı derin endişe ve keder neticesi yitirdik.
Moda Bomonti Bahçesi’nde toplananlar, tasfiye halinde bulunan Daçka A.Ş.’nin Kadıköy Efes Hanındaki bürosunda toplanmaya ve dernek işlerinin kırtasiye giderlerini karşılamak üzere bir araya getirdikleri bir miktar parayı bu giderlere ve derneğin gerekli bazı giderlerine harcamaktaydılar. Kahve köşelerinden kurtulmuş bulunan bu yirmi civarındaki Darüşşafakalı, muntazam çalışan bir saat gibi her çarşamba günü Efes Hanı’nın üçüncü katındaki bu mekanda buluşuyor, haftalık sohbetlerini yapıyor ve mekansızlık sorununu dile getirerek değişik çözümler buluyorlarsa da her Şey kira ödenmeden bir yerin bulunması keyfiyetinde son buluyordu.
Bir çarşamba günü toplantısında, üç gün gibi kısa bir süre içinde Efes’teki yerden tüm büro eşyalarını da alarak Ortaköy Melek Han, ikinci katında, mülkiyeti bugün Darüşşafaka Cemiyeti başkanı olan Çetin Berkmen’e ait bir oda, dernek faaliyetlerinin yürütülmesi için Mezunlar Cemiyeti’ne veriliyordu. Bu sansasyonel haber yirmili grubu son derece sevindirdi. Fedakarlığını her zaman anımsadığım Selahattin Çiller kardeşim büronun Ortaköy’e nakil işini üstlendi ve gerçekleştirdi. Büro eşyası çok olduğundan, diğer odalardakinden iki küçük masa ile üç sandalye de bize verilmiş odaya konarak yerleşme tamamlandı.
1984 yılı 15 Mart’ında yeni yönetim kurulu işe başladı. Ortaköy’ün devamlı gelenleri (hemen hemen haftanın 2 günü olarak) şu kimselerdi: Galip Kaynak, Cihat Örge, Halit Ziya Yılmayan, İbrahim Ülker, Selahattin Çiller, Burak Kutluk, Nusret Altınkaya gibi Darüşşafaka’ya vefa borcunu unutmamış bugün isimlerini hatırlayamadığım sayıları on on ikiyi geçmeyen kardeşlerimiz hiçbir resmi sıfatı bulunmadan elde mevcut üye defterinden üyeleri tespit etmeye başladılar. Bu arada, hanın üçüncü katında bürosu bulunan Bulut Buharalı kardeşimiz telefonunu dernek hizmetine vererek, çok önemli yardımda bulundu, bunu da zikretmeden geçemedim.
Bir müddet böyle giden dernek yeni bir tüzük hazırlayıp, bir kongre yaparak yeni bir Yönetim Kurulu seçti. 1984 yılının 15 Mart’ında yeni Yönetim Kurulu ilk toplantısını yaparak işe başladı. İşte ondan sonra neler olabildi, nereye gelinebildi… Bunları da başkaları yazsın ve bugünlere nasıl geldiğimizi anlatsın…
Hepinizi sevgiyle kucaklarım.