«Siyasî suçlar; maksat, gaye ve neticeleri itibariyle hiç bir zaman adi suçlarla bir mütalaa edilemezler. (Talât Aydemir dosyalarının buraya geldiği sırada yapılmış bir kanun teklifidir.. tam metni bu) Bu sebepledir ki, adi suçlardan ayrı bir hukukî statüye tabi tutulmaları zarureti vardır. Siyasî suç mefhumunu iki şekilde anlamak gerekir:
A) İhlâl edilen hukuk, siyasî olduğu zaman,
B) Fiil, siyasî bir gaye ile işlendiği zaman suç siyasîdir. Ceza Kanunumuz, siyasî suç failleri hakkında birçok maddesinde ölüm cezası tayin etmiştir. Bugüne kadarki, tatbikat göstermektedir ki, siyasî suç faillerinin infaz olunan ölüm cezaları sosyal bünyeyi tahribetmekte, cemiyet huzurunu bozmakta, geriye, telâfisi, imkânsız zararlar bırakmaktadır. (Bendenizin fikri değil, Seyfi Ööztürk Beyin ve Fethi Tevetoğlu Beyin gerekçesinden okuyorum).
Modern ceza ilmî, bir cezada mevcudolması gereken vasıfların nelerden ibaret olduğunu tadadetmiştir. Ceza, failin fiilinin ağırlığı ve suçlunun mesuliyet derecesi ile mütenasip olmalı ve ıslah gayesine yönelmelidir.
Halbuki, ölüm cezası ıslah yerine failin hayatını ifna ederek onun tasfiyesi cihetine gitmektedir. Her ne kadar ölüm cezasının artık ıslahı kabil olmayanlara tatbik olunacağı faraziyesi ileri sürülmekte dse de, âdi suçlar için varit gibi görülen bu mütalaanın ahlâkî redaati olmayan siyasî suçlara teşmili kabul olamaz.
Bir kere, siyasî suç faillerinin inandıkları fikir ve felsefenin mücerret, ceza yoluyle ıslahı bahis konusu değildir.
Kaldı ki, ölüm cezası çok kere şahsı öldürmekte; fakat fikri yaşatmaktadır. Fikirleri öldürmek, tesirsiz kılmak ise, ceza mevzuatının dışındaki tedbirlerle ancak mümkün olabilmektedir. Ölüm cezalarının ıslah edici fonksiyonu olmasa dahi, korkutucu ve önleyici etkisi olduğu akla gelen bir ihtimaldir.
Bu ihtimal dahi, siyası suçlar için mesnetten mahrum kalmaktadır, inandığı bir fikre hizmet için, fiilî irtikap edenlerin umumiyetle korku hassaları kaybolmuştur.
Diğer taraftan, ekseriyetle siyası suçlarda failin, sadece şahsî ihtirasla, hasis ve süfli menfaat saikiyle hareket ettiği de iddia ve ispat olunamaz.
Siyasî ihtirasın takdir edileceği, niyetin iyi veya kötü olduğunun isabetle nasıl tayın olunacağı halen çözülmemiş bir problemdir.
Bu gerçeklerdir ki, tarihin ve milletlerin çok kere asılanı rahmetle andığı görülmüştür. Tatbikatta insanların var olduğu günden beri siyasî suç faillerinin giyotinde başlarını koparmışlar, ateşte yakmışlar, çarmıha germişler, asmışlar, ancak siyasî suçu bir türlü ortadan kaldıramamışlardır.
Fransa’da terör devrinde bu ceza geniş ölçüde tatbik edildiği halde, fiilî önleme şöyle dursun, halkta bıkkınlık ve tiksinti yaratmış, suçlulara karşı bir acıma hissi doğurmuştur. Haklarında ölüm cezası verilmiş pek çok kimse ise, bir müddet sonra şerefli ve vatansever kişiler olarak yadedilmişterdir.
Siyasî suçlardaki infazlardan sonra duyulan acıma hissi, âmme vicdanım bu suçlarda ölüm cezasının reddettiğini sarahaten göstermektedir.
Memleketimizde yakın tatbikat, infazlardan evvel ölüm cezalarının infaz olunmaması için başta CKMP. olmak üzere diğer bütün partilerin, çeşitli teşekküllerinin vâki davranışları; umumî reaksiyonlar göstermiştir ki, Türk âmme vicdanı siyasî suçlarda ölüm cezasını kesin bir şekilde şiddetle reddetmektedir.
Şu hale nazaran mevzuatımızı bünyemize uygun hale getirmek zarureti kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Son yüz yıl gelişim içinde ceza hukuku, ölüm cezalarını terke yönelmiştir.
Bu ceza ile ilgili olarak Avrupa Konseyi tarafından, Profesör Mark Ancer’e hazırlattırılan rapora göre, ölüm cezasını halen tatbik eden memleketlerin adedi son derece azalmıştır. Avusturya, Danimarka, italya, Norveç, Holanda, Batı Almanya, isveç, isviçre, Finlandiya, Portekiz ve San Morino ölüm cezasını resmen ilga etmiş memleketlerdir.
Bu memleketlerden İtalya (Madde 27) ve Almanya (Madde 102) ölüm cezasının yasak edildiğini bir anayasa hükmü haline getirmiştir.
Belçika, Lüksemburg ve Monako devletleri ise, hukuken ölüm cezasını muhafaza ettikleri halde, fiilen bu cezayı hiç tatbik etmemişlerdir.
Ölüm cezasını halen muhafaza eden memleketler ise; Fransa, ingiltere, Türkiye ve İspanya’dır. Yunanistan ölüm cezasını muhafaza etmekle beraber, Anayasalarının 18 nci maddesinde, bu cezanın âdi suçlara verilebileceği, siyasî suçlara tatbik olunamayacağı tasrih edilmiştir.
İngiltere’de ölüm cezası çok istisnai hallerde tatbik edilmekte olup, meselâ İskoçya’da, 1945 yılından beri hiç tatbik edilmemiştir. Siyasî suçların ölüm cezasiyle cezalandırılması Mussolini İtalya’sı, Hitler Almanya’sının başvurduğu totaliter tedbirlerdendir. Meselâ İtalya’da 1889’da ölüm cezası kaldırılmış olduğu halde, 1926 senesinde Difesa Dello Stato isimli Kanun ile, siyasî suçlar için ölüm cezası kabul edilmiştir. Uzun tartaşmalara yol açan bu olay sırasında, ölüm cezasını müdafaa eden müfrit hukukçulardan Mussolini’e bağlı ve ahiren onun Adalet Bakanı olan De Marsico dahi ölüm cezasını, ceza hukuku ve ilim açısından müdafaa edememiş, ölüm cezasının sadece Mussolini Rejiminin kurtulabilmesi için şart olduğunu savunabilmiştir.
Demokratik düzeni ve fikirleri yok eden bu kanundaki hükümler sonradan bize intikal ederek ceza kanunlarımızda yerini almıştır.» Bendenizin fikirleri değil.
«Faşist İtalya yıkıldıktan sonra 22 Ocak 1948 – 18.9.1944 tarihli kanunlarla ölüm cezası derhal kaldırılmıştır. Keza, Nazi Almanya’sından da geniş tatbikatını bulan ölüm cezası diktanın yıkılmasiyle birlikte bu sefer anayasa hükmüyle meriyetten kaldırılmıştır. Harb hallerini istisna eden bu memleket, ölüm cezalarından en çok ıstırap duyan bir beldedir.
Hülâsa, siyasî ‘suçlarda ölüm cezası, cezanın gayesini aşan bir tatbikattır, ceza da ifrattır. Siyasî suç mefhumuna bağlı siyasî bir infaz zamanla hata halinde tezahür ederse, telâfisi imkânsız neticeler husule getirir. Kendi kudretinden emin olan bir devletin, bu suçlar için hâlâ ölüm cezasını muhafaza gayreti ancak intikam hissiyle izah olunabilir.
Orta Çağın kısas anlayışına benzeyen böylesine bir hissin, modern Türkiye kanunlarında yeri olmamak icabeder. Cezanın gayesi, suçla bozulan cemiyet huzurunu iade etmektir.
Siyasî suçlarda ölüm, cezası ise; âmme vicdanında tepki yapmakta, acıma hissi cemiyet huzurunu bozmaktadır. Bütün şiddet ve intikam devrinden bugün çok uzaklarda bulunmaktayız. Demokrasiyle şiddet politikası mücadele halindedir. Millet vicdanında en büyük teminatı bulan demokrasiyi hiçbir şiddet yıkmaya, sarsmaya muktedir olamayacaktır.
Rejimleri saydırmanın da, sevdirmenin de, yolu, ‘şiddet yolu değildir. Müellif Rons, ölüm cezasını, zayıfların kuvvet gösterisi olarak tavsif’etmektedir.
Siyasî suçlarda ölüm cezasının, siyasî zaruret gerekçesiyle izaha çalışmak ceza hukuku anlayışı ve demokrasi fikri ile asla bağdaştırılamaz. Seyfi Öztürk sonradan da Fethi Tevetoğlu buna katılmışlardır.
Değerli arkadaşlarım, görülmektedir ki, bizim asıl sıkıntımız, bu tarafta olduğu zaman böyle, o tarafa geçince öyle, belki bu tarafa geçince böyle konuşanlardandır, asıl sıkıntımız bu…
GÜNGÖR HUN (Sakarya) — -Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu da öyle.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Samimiyetle bir fikri savunanlardan hiçbir şikâyetimiz yoktur. Rejim böylelerinin sırtında yükselir.
SEYFİ ÖZTÜRK (Eskişehir) — Reyini söyle.
Şimdi şunu gördünüz, ne beklenir böyle bir arkadaştan? Asgarî susması beklenir, ama o susma kudretini de bulamamıştır. Neden bulamadığının takdirini size bırakıyorum.
BAŞKAN — 1 nci madde, Sayın Seyfi Öztürk değil.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — 1 nci maddeyi söylüyorum,
Değerli arkadaşlarım, bu gerekçe, bu kanun teklifi Talât Aydemir ve arkadaşları meselesi buraya gelmeden evvel Meclise verilmiştir. Burada Sayın Cevat Odyakmaz arkadaşımız, bugün Sayın Bülent Eoevit’in söylediği gibi, ona benzer bir şekilde evvelâ şu kanun teklifi – Sayın Bülent Ecevit’in söylediği daha da başkadır – görüşelim demiştir. Komisyondan geçmiş, reddedilmiş de olsa Umumî Heyete intikal etmiş bir kanun teklifi vardır.
Halbuki, Sayın Seyfi Öztürk arkadaşımızın teklifi Komisyonda henüz konuşulmadığı halde, Sayın Cevat Odyakmaz arkadaşımız haklı olarak – ben de katılıyorum kendilerine – kalkmış demiştir ki, Meclisimizde böyle bir kanun vardır, eğer bu kanun kabul edilirse, neticeye tesir edecektir, ondan dolayı evvelâ bu kanun konuşulsun, dediği halde konuşulmamıştır. 4 kişiden 2 sinin infazına, 2 sinin de infaz edilmemesine karar verilmiştir.
Şimdi, bizim siyasî hayatımızdaki…
MUSTAFA ORHAN DAUT (Manisa) — Sayın Ülker, nasıl oy kullandın omu söyle?
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Benim oyumu mu soruyorsunuz?
MUSTAFA ORHAN DAUT (Manisa) — Evet.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — O zaman ben idam lehine oy verdim.
AHMET ÇAKMAK (Bolu) — Niye bir öyle, bir böyle konuşuyorsunuz.
BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz efendim.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Değerli arkadaşlarım, şimdi şunu ifade etmek istiyorum; siyasî suçlar için, siyasî suçlara ölüm cezası verilmemesi hakkında, burada bahis mevzuu olan bir kanun teklifidir.
AHMET ÇAKMAK (Bolu) — Böyle adamların yüzünden bu hale geldik.
BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz lütfen, biran evvel müzakeratı devam ettirelim.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN — 1 nci madde üzerine teveccüh buyurursanız.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Evet, Sayın Başkan. Bugün…
ŞEVKİ GÜLER (Afyon Karahisar) — O sizin kanaatiniz. Anarşistleri asalım, mı, asmayalım mı?
GÜNGÖR HUN (Sakarya) — Kendine göre konuşuyorsun.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Siz kendinize göre bir terane tutturmuşsunuz…
BAŞKAN — Sayın Hun, müdahale etmeyiniz.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Kendinize göre bir terane tutturmuşsunuz, herkesim de sizin o plâk gibi söylediğiniz her sözü, kabul edeceğini zammediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, komünist, anarşistlere cesa veriliyor ve eğer biz burada şu veya bu şekilde oy kullanırsak, anarşistleri ‘desteklemiş veya desteklememiş oluruz anlamıma alıyorsunuz. Değil mi? Ben size başında söyledim. Eğer böyle olsa idi, Anayasa getirir de Meclisin takdirine bırakır mıydı? Her gelen idam hükmünde bir suç vardır. Her gelen idam hükmünde bir suç olduğuna göre, hem de ağır bir suç…
BAŞKAN — Sayın Ülker, rica etsem, tümünün müzakeresi bitti, 1 nci maddeyi müzakere ediyoruz.
HAKKI GÖKÇE (Malatya) — Efendim, sataşıyorlar, konuşturmuyorlar ki.
BAŞKAN — Tabiî geniş bir konuşma. 1 nci maddeye rücu edin dedik.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Bir ölüm -cezasını gerektiren bir fiil buraya geldiğine göre, o ölüm cezasını kabul edenler, reddedenler olacak. Kabul etmeyenler, o fiile taraftar, komünist olacak; ırza geçme taraftarı olacak, ne olacak, buna herkes güler…
GÜNGÖR HUN (Sakarya) —- Millet niye her gün gülüyor?
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Siz kendiniz de gülersiniz buna.
BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz lütfen. Sayın hatip siz de…
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Değerli arkadaşlarım, burada üzülerek beyan etmek isterim. Bazı arkadaşlarımız, gene 1 nci madde ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları metninin öldürmeye cevaz verdiğini, şu şu şu haller arasında, ayaklanma isyan halinde de öldürme olabileceğimi ifade ettiler.
Bir defa bizim konumuzun bununla doğrudan doğruya bir ilgisi yoktur. Anayasamız da, merî mevzuatımızda, yürürlükte olan kanunlarımızda idam cezası varsa, Meclisin tasdikinden geçeceği yazılıdır. Bunun münakaşa edilecek bir tarafı yoktur. Ama bendenizin, kanaati, oradaki Avrupa İnsan Hakları metninin o, 4 fikrasından 1 ncisi buraya kabili tatbiktir. Yani bir mahkeme tarafından verilmiş bir infaz emrinin adam öldürme suçu teşkil etmeyeceğini söylüyor ki, gayet tabiîdir. Ama, isyan ve ayaklanma halinde, ateş edildiği anda kullanılabilecek bir yetkiden bahsedilmiştir. Ben, buradaki halin, o halle hiçbir ilgisi olduğu kanaatinde değilim. Burada mahkemelerden verilen hükümlerin suç teşkil etmeyeceği hakkındaki metin vardır. ama,,..
GÜNGÖR HUN (Sakarya) — Ne biliyorsun ki?
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Maddeyi bildiğim için konuşuyorum zaten.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde böyle bir madde olmasına rağmen, birçok memleketlerin idam hükmünü kaldırdıkları, bir kısmında da idam hükmü varken tatbik etmedikleri bilinen bir hakikattir.
Şimdi, Sayın Paksüt, bir noktaya daha temas ettiler; «Bazı arkadaşlar bu 3 mahkûmun işlediği fiiller arasında adam öldürme yoktur, bundan dolayı müebbet hapse çevrilebilir fikri ifade edildi» dediler.
Değerli arkadaşlarım, gerçek de böyledir – karardan çıkardım özetleri – belli fiilleri işlemişlerdir. Sıralanmıştır iddianamede ve mahkûmiyet kararında; bunların arasında gerçekten adam öldürme fiili yoktur. Polise ateş etmek, banka soymak v.s. gibi ağır suçlar vardır. Ama, bir hukukçu olarak ki, hukukçu olmaya Da hiç lüzum yok, basit, yalın bir mantıkla soruyorum size, Türk Ceza Kanununa göre komünizm propagandası yapmak, yahut faşizm propagandası yapmak, yahut ırkçılık yapmak veyahut demokratik rejime aykırı herhangi bir fiili yapmak belli cezalarla, en fazlası on seneyi aşmayan cezalarla muhataptır.
Binaenaleyh, burada konuşan arkadaşlarım, siz şunu mu demek istiyorsunuz? «Bunlar mahkemede, «biz komünistiz, demişler. Elimize fırsat geçti, bunlardan intikam alalım, burada öldürelim.» Böyle diyemezsiniz. Sayın Meclis,..
BAŞKAN — Sayın Ülker, mahkemeler bu idam kararını vermiş, çok rica ederim…
REŞİT ÜLKER Davamla) — Bunu böyle diyemeyiz arkadaşlar. Diyenlere söylüyorum, demeyenlere yok sözümüz.
GÜNGÖR HUN (Sakarya) — Yuh sana be!.. İn aşağı, in!…
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Beni buraya sen getirmedin, beni getiren indirir.
ALİ YILMAZ (Hatay) — Halk Kurtuluş Ordusunu kim kurdu?
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Değerli arkadaşlarım, bir arkadaşımız «’Halk Kurtuluş Ordusunu kim kurdu?» diye soruyor. Ben size başka bir şey söylüyorum. (Siz zannediyorsunuz ki, burada idam cezası komünistlikten verildi. Değil arkadaşlar. Burada verilen idam cezası, Türk Ceza Kanununun 146’ya birinci fıkrası…
BAŞKAN — Sayın Ülker, acaba bu cezayı tartışabilir miyiz, onu soracağım?
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Cezayı tartışmıyoruz efendim.
BAŞKAN — Hangi sebeple verildiğini, şu sebeple verildiğini ifade ediyorsunuz efendim.
REŞÎT ÜLKER (Devamla) — Sayın Başkan, rica ederim, siz de farkındasınız ki söylediğiniz sözün bununla bir ilgisi yok, istirham ederim.
Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan mene cebren teşebbüs edenler idam cezasına mahkûm olurlar.
ESAT KEMAL AYBAR (Mardin) — Ceza Kanununda ne diyor?..
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Siz de hukukçusunuz, anlıyorsunuz ama bağırıyorsunuz, işinize öyle geldiği için.
AHMET ÇAKMAK (Bolu) — Sen de öyle konuşuyorsun.
REŞİT ÜLKER (Devamla) —- Şimdi demek istiyorum ki, eğer 146 ncı maddenin 1 nci fıkrası olmasa idi, mabekemece sevk maddesinin içinde, öbür suçlardan teker teker ceza verilip toplamı alınacaktı, belki de onun neticesi idam çıkmayacaktı, bunu biliyorsunuz.
Binaenaleyh, burada bir hüküm tesis ederken siyasî kanaatlere göre, kendi indî mutalâalannıza göre bir şey veremezsiniz, vermemelisiniz, vermemeliyiz.
1960 da 146 ya l’den mahkemeye verilenler için siyasî kanaatleri şöyledir, böyledir diye düşünülmemesi lâzımgelir idiyse, 1964 te «bunlar komünist midir, faşist midir, milliyetçi midir?» diye bir ayırım yapılmadan, «Bunlar 146 ya l’i ihlâl etmişler midir, etmemişler midir?» diye düşünmüşsek, bugün de önümüze gelen hâdisede, «Bunlar 146 ya l’i ihlâl etmişlerdir, bunların ayrıca komünist olması, faşist olması, hilafetçi olması neticeyi değiştiren bir husus değildir. Bunun üzerinde durarak Meclis olarak hüküm tesis edersek eğer, «Bunlar komünisttir, biz bu komünistleri bu fırsattan istifade ile yok edelim.» diye düşünürsek, adalet verme mevkiinde olan Meclis olarak, Türk vatandaşı olup da komünist olan, ırza geçen, bedbaht hale gelen ıstıraplı vatandaşlara da adalet verme mevkiinde bulunan Meclis olarak, yanlış bir iş yaparız; bunu arz etmek istiyorum.
Biz bir prensibi, 1960 yıllarındaki hâdisede, 146 ncı maddenin birinci fıkrası ile ilgili olarak nasıl vazetmiş isek, 1964 te ve daha sonra da aynı şekilde düşünmek mecburiyetindeyiz. Bunları, kendi öz siyasî kanaatlerinden dolayı değil, suçlarından dolayı mahkeme teker teker incelemiş, hükmünü vermiş. Böyle hareket etmek durumundayız.
Şimdi değerli arkadaşlarım, sözlerimi bağlamak istiyorum.
«Ölüm cezası lehinde rasyonel sebepler» adlı bir kitap vardır. Yazarı, Alman profesörlerinden Adolf Susderheim. Bu zat ölüm cezasına taraftar. Demin ifade ettiğim gibi, ben de ölüm cezasının kaldırılmasına taraftarım ama, Devlet güvenlik kuvvetlerini, polisi gardiyanı öldüren ve buna benzeyen hallerde, harb halinde falan, ölüm cezasının kalması lâzımgeldiğine şahsen inanmaktayım. Bu profesör de daha yetkili olarak buna inanmış; bakınız kitabın giriş kısmında bir ibare var. Adam bütün eser boyunca ölüm cezasının verilmesini söylüyor ama, siyasî suçlarda ölüm cezasının kaldırılması konusunda tam bir fikir birliği vardır. O dahi, siyasî suçlarda ölüm cezasının kaldırılmasına taraftardır.
Değerli arkadaşlarım, «Bu siyasî suç mudur?» diyorsunuz mütemadiyen. Deminden beri hep siyasî suçun ne olduğunu, Sayın Öztürk’ün çok güzel, hakikaten güzel gerekçesini okumak suretiyle – ki hakikaten güzeldir, samimî söylüyorum, başka bir niyetle değil, – bu güzel gerekçede ifade edildiği gibi, Yargıtayın kararında da ifade edildiği gibi ortada bir siyasî suç vardır.
Şimdi değerli arkadaşlarım, Sayın Paksüt’te açıkça ortaya koydular, dediler ki, «Biz bu kararı verirken toplumumuzu düşünmek mevkiindeyiz. Bu aldığımız kararla topluma yararlı olacaksak başka türlü bir karar veririz, topluma yararlı olmayacaksak bir başka türlü karar verebiliriz. Bu kararımız siyasî bir karardır.»
Ben kendilerine katılıyorum. Evvelâ pek kenara bırakılan bu durumu ortaya koydum; ortada bir siyasî suç vardır. Eğer tereddüt ediliyorsa, Anayasa Komisyonumuz vardır, Adalet Komisyonumuz vardır, bu suç siyasî midir, değil midir, uzmanlar bulursunuz, yurt dışında bulunur, tetkik ediniz, ettiriniz; ama siyasî suç ise ki benim kanaatim siyasî suçtur, Sayın Öztürk bey ile aynı kanaatteyiz.
SEYFİ ÖZTÜRK (Eskişehir) — Benim tasarıma rey vermemişsiniz o zaman, reddedilmiş.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Değerli arkadaşlarım, şimdi bu suç siyasî midir, değil midir? Siyasî suç ise, o zaman düşüneceğiz, Türk Devleti, Türk Devletini temsil eden Yüce Meclis bir siyasî tercih kullanacaktır. Kudretini göstermiştir, anarşist hareketlerde bulunanları, memleketi birbirine katanları ve nihayet Parlamentosuyla bütün memleketi bir 12 Marta getirenleri ki bunlar üzerinde ittifak vardır; bomba atmışlardır, banka soymuşlardır, hiç kimse bunları müdafa edemez, memlekete zarar verdikleri ortadadır. Ama.. (A.P. sıralarından anlaşılmayan bir müdahale..)
Değerli arkadaşlarım, siz kendinize göre değerlendiriyorsunuz hadiseleri. Benim burada bulunduğum veya dışarıda bulunduğum müddetçe sizlerin bütün politikanız, memleketin böyle en hayatî meselerinde, «Bakalım bize ilerde, seçimde ne yarar» diye düşünürsünüz, ondan sonra başımıza felâketler gelir. Hep böyle düşünüyorsunuz.
(C.H.P. sıralarından alkışlar ve «Bravo» sesleri.)
Ben böyle düşünmüyorum, samimiyetle siz arkadaşlarıma bir şeyi anlatmak istiyorum, ama siz beğenirseniz veya beğenmezsiniz. Burası bir form, burada anlatmayacağız da kuliste mi anlatacağız.
KEMAL KAYA (Kars) — Avrupa Konseyinde anlat. Oraya gittikten sonra değiştin, biz sınıf arkadaşıyız, biliriz birbirimizi.
REŞİT ÜLKER (Devamla) — Avrupa Konseyinde de anlatırız tabiî.
Değerli arkadaşlarım, bu tutumlarınız bana kızdığınızı gösteriyor ve bana da öyle bir his geliyor ki, doğru bir şey söylüyorum zannediyorum.
Şimdi bizim burada vereceğimiz tercih kararı şudur: Bunların suç işlediklerinde, mahkûm olduklarında, cemiyete zarar verdiklerinde hiç kimsenin şüphesi yoktur. Ancak bunlar Türk Milletinin içinden çıkmıştır ve diğer bir kısmı da halen mahkemelerdedir. Burada iki yol tutulabilir; ya bunlar bu milletin çocukları değildir, bunlar vatan hainidirler, suç işlemişlerdir, binaenaleyh bunları yok edelim ve cemiyeti böyle koruyalım. Bir tez budur.
Bir de bunun yanında şu tez vardır: Türk Devleti güçlüdür. Bunlar bu topluma zarar vermişlerdir, bomba atmışlardır, üniversiteleri çalıştırmamışlardır ama, bunun böyle olmasında çeşitli sebepler vardır. Bir taraftan dış kaynaklardan eğitilmişlerdir, oralara gitmişlerdir; biz Devlet olarak bu eğitmeleri, oralara gitmeleri önleyememişiz. Onlara gitmişler, oralarda silâhlanmışlardır. Mahkeme kararları öyle yazıyor; ellerindeki 14 lük silâh başka bir memleketten, bir kamptan getirilmiştir. Bunlar birtakım ortamlardan istifade etmişlerdir; iktidar – muhalefet olarak vazifeler tam yapılmamıştır. Bunun neticesinde memlekette birtakım kargaşalıklar çıkmıştır. Bir tarafın eline silâh verilip polis tarafından korunurken, öbür taraf bilmem ne edilmemiştir. Bunlar kendilerinde cesaret bulmuşlardır ve içlerinde, «(Biz bu Devleti yıkabiliriz.» hissini duymuşlardır. Bundan ise toplum zarar görmüştür ve bunda bizim de kusurumuz vardır. Bu gibi ve bunlara benzer kimseleri bu cemiyetin içinde başlarını koparmak suretiyle değil, onlara müebbet ceza vermek suretiyle, ebedi, kuvvetli, ölmeyecek Türk Devletinin gücünü gösterelim ve bütün vatandaşlara da bu Devlet kuvvetlidir, bu Devlet yumruğunu indirir, isterse asar, isterse müebbet hapse çevirir, duygusunu verdiğimiz zaman bu cemiyet nasıl bir neticeye ulaşır, bunu düşünmemiz lâzımgelir.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, siyasî suçlar hakkında sizlerin ve bütün milletin 1960 dan beri savunduğu, savunduğunuz ve savunduğumuz tezleri bir araya getirirsek bunun üzerinde ciddiyetle düşünmek lâzımgeldiğini kabul edersiniz. Lütfen kabul buyurun, bizim burada aldığımız kararlarla şahıslarımıza ait bir hususu halletmiyoruz, Türkiye’nin geleceği üzerinde tasarrufta bulunuyoruz. Biz, Türkiye’yi bir anarşi memleketi olarak görmek istemiyoruz. İnsanlarının huzur içinde yaşadığı, güçlü Türk Devletinin kudretini gösterdiği, kanunları çiğneyenleri yakalayıp adaletin pençesine teslim ettiği, idam hükümlerinin verildiği ve fakat yeri gelince de bu genç insanların hata edebileceklerini düşünen, geniş ufuklu, toleranslı insaflı bir Devlet, bir Meclis olarak görünmek vardır.
Bu tercih, hepinizin vicdaniyle başbaşa kalarak, işimize gelen veya gelmeyen şeklinde değil, vicdan mulhasebesiyle yapılmalıdır. Herkes birbirini tanıyor, hepimizin siyasî mazisi ve geleceği aşağı yukarı belli. Ama burada kendi tarihimiz içinde önemli bir kararı vermek üzereyiz. Ben, İnsan Haklan Komisyonunda bulunmuş olan Sayın Nihat Erim Beyden de, Sayın Paksüt te bunun üzerinde ısrarla duruyorlar, bu kadar önemli bir konuda, bizi o İnsan Hakları Komisyonunda şerefle temsil etmiş bir arkadaşımızın, Sayın Başbakanımızın da bu meseleyi incelemesi ve fikrini söylemesi düşüncesindeyim.
Hepinizi saygılarla selâmlarım. (C.H.P. sıralarından alkışlar.)
BAŞKAN — Sayın Muammer Erten, buyurunuz efendim.
MUAMMER ERTEN (Manisa) — Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Bu konunun müzakeresine başladığımız saat 15,00 ten beri bu çatı altında gelecek nesillerin ibretle okuyacağı pek çok konuşma dinledik. Bilhassa Sayın Adalet Partisi sözcüsünün kendisini kaybederek burada yaptığı konuşmayı gelecek nesiller ibretle okuyacaklardır. (A.P. sıralarından, «asıl kendisini kaybeden sizsiniz», sesleri.)
Değerli arkadaşlarım;
Burada yapılan konuşmalarda birçok konular birbirine karıştırıldı. İdama mahkûm edilen insanların savunulması ile ilgili olarak anarşiye taraftar mısınız, komünizme taraftar mısınız gibi tamamen demagojik mahiyette konuşmalar yapıldı. Konuyu birbirinden ayırmak lazımdır.
Biz Anayasamıza göre sosyal hukuk Devletine inanmış fikirlere sahibiz. Binaenaleyh, Anayasa düzeni içinde Türkiye’de yapılacak bütün reformlar kanun düzeni içinde yapılacaktır. O halde, anarşiyi tasvibetmek diye bir şey düşünülemez. İdam hükmünün infaz edilip edilmemesi hakkındaki mütalaa başka şey, bunun anarşiyle ilgili olup olmadığı ayrı bir konudur. Bu konuda mahkeme karar vermiş, (Bizim Anayasamıza göre kaza hakkı mahkemelerce icra edilir) hüküm verilmiş ve Anayasanın 64 ncü maddesine göre idam hükmü olduğu takdirde bunların infaz edilip edilmeyeceği Meclise gelmektedir.
Burada biz, toplum yararı bakımından, bu idam hükümlerinin infaz edilip edilmeyeceği hususunda bir siyasî tercih yapma durumundayız. Binaenaleyh, mahkemenin suçluluk kararı üzerinde bir tartışma bahis konusu değildir. Ama pek çok konuşmacı arkadaşım bunları birbirine karıştırarak, âdeta suçluluğu ortadan kaldırıyormuş gibi bir telâşın içinde cevaplar vermeye kalktılar.
FUAT AZMİOĞLU (Kütahya) — Hep aynı lâflar. Telâş eden sizsiniz.
MUAMMER ERTEN (Devamla) — Bizde hiçbir zaman telâş olmadı, çok şükür. Ama telâş edenleri biz çok gördük, akıbetlerini de biliyoruz.
MESUT HULKi ÖNÜR (Çanakkale) — Devleti korumak var. Daha doymadınız değil mi?
MUAMMER ERTEN (Devamla) — Haklı olsanız yerinizden müdahale etmezsiniz. Bu müdahaleleriniz ne kadar haksız olduğunuzu ortaya koymaktadır.
BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz çok rica ediyorum.
MUAMMER ERTEN (Devamla) — Değerli arkadaşlarım; kimin neye doymadığı ortadadır. Saat 15,00’ten beri biran evvel su insanların ölüme gidip, gitmemesi konusunda telâşın kimde olduğu ortadadır. Ne olacak Pazartesi günü müzakere etsek?
Devleti korumak olup olmadığına da biraz sonra geleceğim. Değerli arkadaşlarım; Burada yapılan konuşmalarda bir arkadaşımız dedi ki; «Komünistleri mi himaye ediyorsunuz? Bilelim, bunu savunanlar komünistlerle beraber mi, değil mi?» gibi bir mesele ortaya attı ve sonra da, «Bu ister siyasî suç olsun, ister âdi suç olsun, Devletin bekası konusudur. Binaenaleyh, Devletin bekâsını korumak için idam cezaları infaz edilmelidir» özet olarak böyle söylediler, idam cezasının infazına karşı olanları da âdeta bu anarşik hareketlerle, komünist olanlarla berabermiş gibi garip ve ortaçağ zihniyeti ile izah edebileceğim bir fikre saplandılar.
Değerli arkadaşlarım;
Ben aksini iddia edeceğim, işte bu zihniyettir ki, memleketlere komünizmi getirmiştir. Polis tedbirleriyle, ceza tedbirleriyle bunların önlenmediği tarihî gerçekler arasındadır. Rusya’ya komünizm nasıl geldi? Tarihi okuyanlar çok iyi bilirler. Çarlar zamanında Sibirya’ya sürülenler, idam edilenler, komünizmi önleyebildiler mi? Ama onların arkasından kitaplar yazıldı, eserler yazıldı ve onlar kahraman haline getirildi yavaş, yavaş komünizm Rusya’ya geldi. Niye bu gerçekleri unutup, polis tedbirleriyle bu olayları önleyebileceğimize inanıyoruz?
Bu zihniyettir ki, komünizm tehlikesini memleketlere getirebilmiştir. Bu zihniyette olan insanların komünizme hizmet ettiklerini, aksine ben bu kürsüden söylemek mecburiyetindeyim.
Değerli arkadaşlarım;
Niçin siyasî suç veya siyasî suç değil diye tartışıyoruz? Çünkü; demokrasi ile idare edilen memleketlerde siyasî suçlardan idam cezaları genellikle kaldırılmıştır. Yalnız bugün dünyada dikta rejimi ile idare edilen memleketlerde siyasî suçlardan idam cezaları yapılmaktadır Türkiye demokratik bir devlettir o halde siyasî suçlardan idam cezasına karşı olmak en tabiî bir durumdur.
«Ceza Kanununda siyasî suçlarla ilgili hüküm yok» dedi bir sözcü arkadaşımız. Ceza Kanununun 9 ncu maddesinde suçluların iadesi konusu ile ilgili olarak siyasî suçlardan bahsedilmiştir…
SEYFİ ÖZTÜRK (Eskişehir) — Anlaşmaya bağlıdır. Tarifi yok.
MUAMMER ERTEN (Devamla) — 9 ncu maddeyi açar okursunuz, siyasî suçluların ne şartlar altında iade edileceği veya edilmeyeceği hakkında Türk Ceza Kanununun 9 ncu maddesinde hükümler konmuştur. Siyasî suçların ne olduğu hususu da ilme bırakılmıştır. Siyasî suç diyor, Ceza Kanunu 9 ncu maddesinde. Ama siz kürsüye gelip, Ceza Kanununda böyle bir hüküm yoktur diyebiliyorsunuz. Ceza Kanunumuzun 9 ncu maddesinde siyasî suçlardan bahsedilmiştir. Bunun ne olduğunun tarifi ilme bırakılmıştır. ilimle de bunun tarifi yapılmıştır.
Sayfa 1 Sayfa 2 Sayfa 3 Sayfa 4 Sayfa 5 Sayfa 6 Sayfa 7 Sayfa 8 Sayfa 9 Sayfa 10 Sayfa 11 Sayfa 12 Sayfa 13 Sayfa 14