Burada, sözlerime son vermeden evvel bir noktaya da temas etmek istiyorum. O nokta da

şudur:

Demin, Sayın Başbakan bu kürsüden, Mec­lisin salâhiyetleri üzerinde etkili olmamak ar­zusunda bulunduklarını ifade ettiler. Biz, böy­le bir düşüncenin makul olacağı kanaatimde değiliz. Eğer, Sayın Başbakan bu mevzuda Hükü­met olarak kanaatlerini izlhar etmiş olsalardı, memnun olurduk. Acaba, bu mevzuda Hükümet ne kanaattedir? Onu da bilmek isterdik. (A.P. sıralarından hatibe bir pusula gönderildi.)

SABRI KESKİN (Kastamonu) — Pusulayı oku.

HÜSAMETTİN AKMGUMCU (Devamla) — Pusulayı mı oku diyorsunuz? Onu da okuyayım, onu da.

«Adalet Partisi oylarına bir mümin olarak nasıl ihanet ettin? Onu da söyle» (Bütün sıra­lardan gülüşmeler, D.P. sıralarından alkışlar.)

Müsaade edin de onu da söyleyeyim, madem arzu ediyorlar…

BAŞKAN — Sayım Akmumcu…

HÜSAMETTİN AKMUMCU (Devamla) — Ben, Adalet Partisinin oylarına ihanet etmedim. (Gürültüler ve anlaşılamayan müdahaleler.) Adalet Partisinin lider kadrosuyla rey verenle­rin arasındaki uçurumu gördüm, (D.P. sırala­rından «Bravo» sesleri) Milletin yanında yerimi aldım. (A, P. sıralarından gürültüler, anlaşıla­mayan müdahaleler.) Hemşerim de bilirler. Yine, nitekim eğer böyle olmamış olsaydı; Ma­sonluk hakkındaki gensorumda Adalet Partisi Grubu adına konuşmamayı tercih etmezlerdi, neden konuşmadılar Beynelmilel Masonluğun kendilerini himaye edeceğine mi inandılar?

BAŞKAN — Sayın Akmumcu, Sayın Ak­mumcu…

HÜSAMETTİN AKMUMCU (Devamla) — O himayeyi bulamayacaklar. Gruplar adına burada konuşma yapmayan hiçbir parti o hima­yeyi bulamayacak. Türk millî iradesinin nasıl tecelli edeceği görülecek. Bu memlekette ko­minizin, Masonluk, Siyonizm tasfiye edilecek. (D.P. sıralarından «Bravo» sesleri) Türkün mukadderatına Türk hâkim olacak. İşte ben onun için ihanet etmedim, milletimin yanında yer aldım. Müminin yeri de milletinim yanıdır. (D.P. ve M. G. P. sıralarından «Bravo» sesleri, A.P. sıralarından gürültüler ve anlaşılamayan müdahaleler.)

BAŞKAN — Tamam efendim, maddeye rica edeceğim, maddeye.

HÜSAMETTİN AKMUMCU (Devamla) — Vicdan huzuru içinde bu hesabımı veriyorum.

BAŞKAN — Birinci madde…

HÜSAMETTİN AKMUMCU (Devamla) — Onun için arkadaşlar, biz burada karşılıklı ola­rak birbirimizi itham etmeyelim.

Meseleleri hissî olarak görmeliyim, siz beni, ben sizi itham etmeyelim. Mesele fikirlerdedir, ithamda değildir.

Yalnız en çıkar yolu; millî menfaatlerimiz yolundan, Devletimizin bekası yolundan, en mâkûl yolu kabul edelim. Hiçbir zaman hisleri­mizin tesiri altında kalarak…

BAŞKAN — Birinci maddeyi rica edeceğim Sayın Akmumcu veyahut bağlayın.

HÜSAMETTİN AKMUMCU (Devamla) — Efendim, mesele siyasî suç mahiyetindedir, o halde Parlamentonun atıfetine mazhar olsunlar, bakalım belki ileride bu millet mukadderatmda, yirmi sene sonra onlar da bizimle beraber vazi­fe görürler düşüncesinden hareket etmeyelim. Türk istikbalini düşünüyorsak; bugünkü ola­ğanüstü şartları en olağan ve normal hale ifra­ğa mecbur ve mükellefiz, işte ben bunun içiın söz aldım, bunun için konuşuyorum. (A.P. sı­ralarından müdahaleler) Bu itibarla, suçun vas­fı siyasîdir noktasından hareket etmeyelim. Yal­nız ve sadece millî menfaatlerimiz noktasından hareket edelim. Vicdani kanaatinizin bu yoilda tahassül etmesi en büyük dilek ve temennim­dir.

Saygılarımla. (D.P. ve M. G. P. sıralarından alkışlar.)

BAŞKAN — Üç adet kifayeti müzakere tak­riri gelmiştir, okutuyorum efendim.

(Sayın Başkanlığa

Madde üzerindeki görüşmelerde konu aydın­lığa kavuşmuştur. Müzakerelerin kifayetini arz ederim.

Hatay Ali Yılmaz

BAŞKAN — Kifayeti müzakere takririni oy­larınıza arz ediyorum. Kabul buyuranlar… Ka­bul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Efendim, Sayın Celâl Kargılı ve Sayın Meh­met Ali Aybar’m aynı mealde olmak üzere iki takriri vardır, ikisini de okutuyorum.

Millet Meclisi Başkanlığına

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkındaki tasarının birinci maddesinin son cümlesinin;

«İşbu ölüm cezaları yerine getirilemez» bi­çiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

İçel

Celâl Kargılı

Millet Meclisi Başkanlığına

Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı hakkındaki ka­nun tasarısının birinci maddesinin son cümlesinin;

«İşbu ölüm cezaları yerine getirilmez» biçi­minde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

İstanbul

Mehmet Ali Aybar

BAŞKAN — Sayın Aybar, Sayın Kargılı, ikinizin de takriri aynı mahiyettedir. Sayın Kargılı’ya Aybar veya Sayın Aybar’a Kargılı katılırsa birisini muameleye koyacağım efendim?

CELÂL KARGILI (İçel) — Sayın Aybar’a katılıyorum efendim.

BAŞKAN — Sayın Mehmet Ali Aybar’ın…

MEHMET ALİ AYBAR (İstanbul) — Ayrı ayrı muameleye koyun.

BAŞKAN — Efendim, bir şey mi dediniz Sayın Aybar?

MEHMET ALİ AYBAR (İstanbul) — Ayrı ayrı oylayın.

BAŞKAN — Birini muameleye koyduktan sonra diğeri de aynı mahiyette olduğu için Ge­nel Kurula arz edemem efendim. Aynı iş için iki karar alınır mı?

HASAN TOSYALI (Kastamonu) — Renkle­ri aynı, ikisini birden oylayalım.

BAŞKAN — Sayın Kargılı’nın takririni tek­rar okuyorum. (İçel Milletvekili Celâl Kargılı’nın önergesi tekrar okundu.)

BAŞKAN — Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI İSMAİL HAKKI TEKİNEL (İstanbul) — Katılmıyoruz.

BAŞKAN — Komisyon katılmıyor. Hükümet?… Katılmıyor.

CELÂL KARGILI (İçel) — İzah için söz is­tiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN — Sayın Kargılı, izah mı edecek­siniz takririnizi? (A.P. sıralarından gürültü­ler.)

CELÂL KARGILI (İçel) —Evet.

BAŞKAN — İzah meydanda, yani bir fıkra­nın çıkarılması beyefendi. Bunun izahı yok, çok rica ederim.

CELÂL KARGILI (İçel) — İçtüzüğe gö­re…

BAŞKAN — İçtüzük bu hakkı veriyor size; ama Başkanlık saat bakımından rica ediyor.

SABRI KESKİN (Kastamonu) — Nesini izah edecek, lüzum var mı?

BAŞKAN — Efendim, kısaca konuşacak, çok rica ediyorum, buyurun.

AHMET ÇAKMAK (Bolu) — Sayın Başkan, birinde «getirilemez» diyor, birinde «getirilmez» diyor. Bunlar ayrı ayrıdır. Teamül ya­ratmayınız.

BAŞKAN — Var, teamül var. Aydemir.

AHMET ÇAKMAK (Bolu) — Öyle şey ol­maz Sayın Başkan.

BAŞKAN — Var, Sayın Çakmak tetkik et­tik, Aydemir’in şeyinde var. Nitekim, iki ta­nesi bu suretle şey olmuş. Var tatbikatı.

REFET SEZGİN (Çanakkale) — «Getiril­mez» başkadır, «getirilemez» başkadır, ikisi bir mânada değildir efendim. Tashih etsinler.

BAŞKAN — Peki Sayın Sezgin, kısaca izah etsinler efendim. Buyurun Sayın Kargılı, kısaca izah edecek­siniz.

CELÂL KARGILI (İçel) — Evet efendim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;

Bu kadar aceleciliğin, milletimize ve mem­leketimize hayır getirmesini… (A.P. sıraların­dan «Ne aceleciliği?» sesleri, gürültüler.)

BAŞKAN — Beyefendi, takririnizi izah edin, acelecilik değil. Saat 24,00, 10 saatten beri müzakere devam ediyor, nesi acele bunun? (A.P. sıralarından anlaşılamayan müdahaleler.)

BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz efendim.

Sayın Kargılı, siz takririnizi kısaca izah ediniz. Sayın Kargılı, devam edin efendim.

CELÂL KARGILI (Devamla) — Sayın Baş­kan, sayın milletvekilleri;

Biz, burada bir saat, yarım saat, on dakika konuşmalara tahammül edemiyoruz; ama bu konuşmalarımızın sonunda üç insanın can ver­mesi veya vermemesi mevzuubahistir.

YAŞAR BİR (Sakarya) — Saygısızlık etme, ayıp. Bize ahlâk dersi verme. Bu kadar da ol­maz.

(A.P. sıralarından gürültüler.)

BAŞKAN — Takririnizi izah edin efendim. Niye psikolojik konuşuyorsunuz? Kısaca izah edin; niçin söz istediniz?

CELÂL KARGILI (Devamla) — Takririmi izaha gerek görmüyorum. Çünkü, ben burada saatlerce de izah etsem, bu kadar önfikirle hareket eden kimselerin bulunduğu bir toplum­da, takririmi izahtan vazgeçtiğimi bildirir, Yü­ce Meclise saygılarımı sunarım.

BAŞKAN — Komisyon ve Hükümet kabul etmiyor.

Sayın Kargılı’nın takririni oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler… Etmeyenler… Ka­bul edilmemiştir efendim.

Sayın Aybar’ın da takririnin aynı mahiyette olması hasebiyle muameleye koymuyorum. (D.P. sıralarından «Aynı değil» sesleri.)

TALÂT ASAL (Samsun) — Biri «getirile­mez» demektedir ki iktidar ifade eder, biri «getirilmez» dir. Aynı değil Sayın Başkan.

BAŞKAN — Müsaade buyurun efendim. Sa­yın Aybar’ın takriri, Sayın Kargılı’nın takriri mahiyetinde takrir olması hasebiyle oya koymu­yorum. Madem istiyorsunuz onu da konuştura­lım, peki efendim.

Sayın Aybar’m takririne katılıyor mu ko­misyon?…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI İSMAİL HAKKİ TEKİNEL (İstanbul) — Hayır.

BAŞKAN — Komisyon katılmıyor.

Hükümet?…

Hükümet katılmıyor…

Kısaca izah edecek misiniz efendim?

MEHMET ALİ AYBAR (İstanbul) — Evet.

(A.P. sıralarından «Ne lüzumu var Sayın Başkan» sesleri.)

BAŞKAN — Beyefendi, geliyor zaten, yola gelmiş.

SABRi KESKİN (Kastamonu) — Beyefen­di yeri yok.

BAŞKAN — Adımını atmış, yolda efendim. Sayın Keskin, sinirlenmeyiniz. Saati iyi görmüyorsunuz.

NİHAT BAYRAMOĞLU (Bolu) — Sayın Başkan, yola gelmezler onlar.

MEHMET ALİ AYBAR (İstanbul) — Sa­yın Başkan, sayın milletvekilleri;

Burada, üzerinde uzun saatlerden beri gö­rüştüğümüz konu, üç gencin idam sehpasına gönderilip gönderilmemesi meselesidir.

SABRi KESKİN (Kastamonu) — Kurtar şimdi onları, kurtar şimdi.

MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — His­lerle takdir bir arada yürütülürse; bundan doğ­ru bir neticeye varmak mümkün olmaz. Hisle­rimizden tecrit olmuş bir durumda idam cezala­rının infazına izin verip vermemenin, toplumu­muzun yüce menfaatlerine uygun düşüp düşme­diğine vicdanî kanaatlerimizle oy vereceğiz.

FUAT TÜRKOĞLU (Van) — Sende vic­dan olsa onların yerine kendini götürürsün ipe.

MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — An­cak, vicdanî kanaat demek, keyfî bir karara var­mak değildir. Hiç şüphesiz vicdanî kanaate gö­türecek birtakım objektif delillere bu kara­rımızı dayandıracağız. (A.P. sıralanndan «izah et, izah et» sesleri.)

Hukuk nazariyatında, uygar toplumların tatbikatında, bu gibi ahvalde nasıl hareket edil­diğini hesabedeceğiz, kararımızı ona göre vere­ceğiz, bu bir.

İkincisi; memleketimizin uzun bir gelecek­teki menfaatlerini bugünden hesabetmeye çalışacağız. Eğer, bunları bir tarafa iter de bu hu­susta bir karar verirsek; bu kararımız, keyfî bir karar olmaktan öteye geçmez.

Ben şuna inanıyorum ki, bu üç genci idam sehpasına göndermekte, Türkiye’nin hiçbir men­faati yoktur. (A.P. sıralarından «Sana göre yok tabiî» sesleri) Türkiye’nin hiçbir menfaati olmadığını, eğer kararınız idam cezalarının in­fazına müsaade etmek istikametinde tecelli ederse, Türkiye’nin bunda hiçbir menfaati olmadığı­nı çok yakın bir zamanda hepimiz göreceğiz.

MUSA DOĞAN (Kars) — Ne göreceğiz be, ne olacak?

FUAT TÜRKOĞLU (Van) — Tehdit mi edi­yorsun?

MUSTAFA KAPTAN (Sinop) — Sayın Baş­kan, takririn izahı mı bu?

MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Sa­yın milletvekilleri, şurasını çok iyi bilelim ki, bir sosyal akımla, zor kullanarak mücadele edil­mez.

NİHAT BAYRAMOĞLU (Bolu) — Ne zor kullanması, millet gidiyor be.

MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Zor, ancak akla, mantığa hizmet ettiği zaman netice verir. Aksi halde kullandığınız silâh geri teper. (A.P. sıralarından gürültüler.)

BAŞKAN — Sayın Aybar, siz takririnizi izah edin, telkinde bulunmayın.

MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Baş­ka bir nokta da şu: Burada alelacele bir hü­küm verirken, idam sehpasına gönderdiğimiz bu gençlerin analarımın, babalarının, yakınları­nın istirapmı da düşünmek durumundayız. (A.P. sıralarından, «Şimdiye kadar neredey­din?» sesleri, gürültüler.)

BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz, müdahale etmeyiniz…

MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Hırs­la kalkanlar, hırsla bağırıp çağıranlar haksız olduklarını bu davranışlarıyle ortaya koyuyor­lar.

Yine düşünelim; benim verdiğim tak­rir ölüm cezalarının uygulanmaması için­dir. Elbetteki bu gençlere ceza verile­cektir. Ölüm cezası uygulanmazsa bu genç­ler hapiste kalacaklardır. (A.P. sırala­rından, «üç gün sonra da kaçacaklar» sesleri, gürültüler) Bunlar hapishanede vicdan muha­sebesi yapacaklardır ve Türkiye’ye üç genci idam sehpasına göndermekle hizmet edilmeyece­ği, edilemeyeceği hepimizce bilinmek lâzımgelir.

Takriri bunun için verdim. Ellerimizi vic­danlarımıza koyun vereceğiniz kararı düşüne­lim.

Hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN — Sayın Aybar’ın takririne komis­yoın ve Hükümet katılmıyor. Takriri oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler… Etmeyenler… Ka­bul edilmemiştir.

Bir takrir vardır; maddenin fıkra fıkra oy­lanmasına mütedairdir. Yani üç hükümlü hak­kındaki kararın ayrı ayrı oya arzı istenmekte­dir.

Takriri okutuyorum.

Yüksek Başkanlığa

Kanun tasarısının 1 nci maddesinde isimleri yazılı hükümlülerin ölüm cezalarının yerine ge­tirilmesine dair madde metninde yazılı hükmün oylanmasının ayrı ayrı yapılmasını, neticenin de ayrıca tüm olarak oylanmasının yapılması­nı, bir yanlışlığa meydan verilmemesi için, istirham ediyorum.

Komisyon adına

Sinop

Hilmi Biçer

BAŞKAN — Takrirle Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin inan’m ölüm cezalarına çarptı­rılması hakkındaki kararın ayrı ayrı oylanma­sı ve bilâhare de tüm maddenin tekrar oya arzı istenmektedir. Bu hususu oylarınıza arz ediyo­rum. Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkındaki metni ayrı ayrı okutup oylarınıza arz edeceğim, bilâhare de 1 nci maddeyi ayrıca oylarınıza arz edeceğim.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin inan’m ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair Kanun

Madde 1. — Askerî Yargıtay 2 nci Dairesi­nin 10.1.1972 tarih ve 1971/457 -1972/1 esas, 1972/1 karar sayılı ilâmı ile kesinleşen, Askerî Yargıtay Başsavcılığının 3.2.1972 tarih ve 1972/187 – 98 sayılı Kararıyle tashihi karar tale­bi reddedilen, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No. lu Askerî Mahkemesinin 9.10.1971 ta­rih, 1971/13 esas, 1971/23 karar sayılı hükmü ile T.C. Kanununun 146/1 maddesi uyarınca ölüm cezasına mahkûm edilmiş bulunan, Sicilli nü­fusta Erzurum Ilıca Nahiyesi Özlük köyü, hane 27, cilt 5 ve sayfa 129 da kayıtlı Oemiloğlu Mu­kaddes’ten doğma 1947 doğumlu Deniz Gezmiş hakkındaki işbu ölüm cezaları yerine getirilir.

BAŞKAN — Oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin inan’ın ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair Kanun

Madde 1. — Askerî Yargıtay 2 nci Dairesinin 10.1.1972 tarih ve 1971/457-1972/1 esas, 1972/1 karar sayılı ilâmı ile kesinleşen, Askerî Yargıtay Başsavcılığının 3.2.1972 tarih ve 1972/187 – 98 sayılı Kararıyle tashihi karar talebi reddedilen, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No. lu Askerî Mahkemesinin 9.10.1971 ta­rih, 1971/13 esas, 1971/23 karar sayılı hükmü ile T.C. Kanununun 146/1 maddesi uyarınca ölüm cezasına mahkûm edilmiş bulunan, Sicilli nü­fusta Yozgat iline bağlı Çekerek ilçesi Kuşsa­ray köyü, hane 21, cilt 13/2 sayfa 88/114 te ka­yıtlı Beşiroğlu Mediha’dan doğma 1947 doğum­lu Yusuf Aslan hakkındaki işbu ölüm cezaları yerine getirilir.

BAŞKAN — Oylarınıza arz ediyorum. Ka­bul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin inan’m ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair Kanun

Madde 1. — Askerî Yargıtay 2 nci Dairesinin 10.1.1972 tarih ve 1971/457 – 1972/1 esas, 1972/1 karar sayılı ilâmı ile kesinleşen, Askerî Yargıtay Başsavcılığının 3.2.1972 tarih ve 1972/187 – 98 sayılı Kararıyle tashihi karar tale­bi reddedilen, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No. lu Askerî Mahkemesinin 9.10.1971 ta­rih, 1971/13 esas, 1971/23 karar sayılı hükmü ile T.C. Kanununun 146/1 maddesi uyarmca ölüm cezasına mahkûm edilmiş bulunan, Sicilli nü­fusta Kayseri Sanz ilçesi Bahçeli mahallesi, ha­ne 31, cilt 2, sayfa 45 te kayıtlı Hıdıroğlu Sel­ver’den doğma 1949 doğumlu Hüseyin İnan hak­kındaki işbu ölüm cezaları yerine getirilir.

BAŞKAN — Oylarınıza arz ediyorum. Ka­bul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üç oylamamız, 1 nci maddede yer almış bu­lunan üç ölüm cezasına aidolup, ayrı ayrı oylarınıza arz edildi.

Şimdi, 1 nci maddenin tümünü okutup oyla­rınıza arz edeceğim. (1 nci madde tekrar okundu.)

BAŞKAN — Maddeyi oylarınıza arz ediyo­rum. Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 2. — Bu kanun yayımı tarihinde yü­rürlüğe girer.

BAŞKAN” — Madde üzerinde görüşmek is­teyen sayın milletvekili?… Yok. Maddeyi oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler… Etmeyen­ler… Kabul edilmiştir.

Madde 3. — Bu kanunu Adalet Bakanı yü­rütür.

BAŞKAN — Madde üzerinde görüşmek iste­yen sayın milletvekili?… Yok. Maddeyi oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler… Etmeyen­ler… Kabul edilmiştir.

Kanunun tümünün açık oya sunulması tekli­fi vardır. Kanunun tümü açık oylarınıza arz edilecektir.

Sayın Yılmaz son sözü mü istiyorsunuz?

YUSUF ZİYA YILMAZ (Adıyaman) — Evet.

BAŞKAN — Lehte mi, aleyhte mi?…

YUSUF ZİYA YILMAZ (Adıyaman) — Aleyhte.

BAŞKAN — Tümü üzerinde aleyhte buyu­run.

SABRİ KESKİN (Kastamonu) — Oylama­ya geçtik Sayın Başkan.

BAŞKAN — Oylamadan sonra son sözü vere­meyeceğim için… Son sözü vereyim, ondan sonra oylamaya geçeyim.

YUSUF ZİYA YILMAZ (Adıyaman) — Sa­yın Başkan, muhterem arkadaşlar;

Ölüm cezalarının infazına izin vermek veya vermemek Yüce Meclisin yetkisi dahilindedir. 10 saatten beri bunun münakaşası yapılmakta­dır.

Biz şahsen, Yüce Meclisin bir atıfette bulu­nup, iktisadî, sosyal şartların birkaç seneden beri Türk gençliğini bir bunalıma sürüklediği gerekçesinden hareketle, bunun müebbet hapis şeklinde infazı cihetine gidilmesinde zaruret ol­duğu kanaatindeydik. Öyle görülüyor ki, bu böyle tecelli etmeyecektir.

Tecelli şekli ne olursa olsun memleket için hayırlı olmasını temenni ediyoruz, fakat mühim olan, bu konuşma vesilesiyle bilhassa A.P. söz­cüsünün ortaya koymuş olduğu korkunç zihniyettir. (A.P. sıralarından gürültüler.)

BAŞKAN — Efendim, kanunun müzakeresi bitti. Tümünün leh ve aleyhinde… Faydalıdır, zararlıdır; bitti o müzakere…

YUSUF ZİYA YILMAZ (Devamla) — Siz iktidar olacaksınız. Bu hâdiseler olduğu zaman muhalefet görevini yapacak, ikaz edecek, dev­rin Sayın Başbakanı, «Bu normal hâdiselerdir» diyecek. «Bizi tuzağa düşüremeyeceksiniz» di­yecek; 27 Mayıstaki hareketlere benzetmek suretiyle, «Bizi tuzağa düşüremeyeceksiniz» diye­cek.

Ondan sonra 12 Marta gelinecek. Hâdiselerin üzerinden bir sünger çekeceksiniz. Daha evvel bu nevi suçların kaldırılması için kanun teklif edeceksiniz, ondan sonra da çıkıp bu kürsüde keklik gibi öteceksiniz ve sanki bu Meclisi uyutmak maharetini göstereceksiniz. (A.P. sı­ralarından gürültüler) Bu mümkün değil…

BAŞKAN — Sayın Yılmaz, son söz biliyor­sunuz, yani…

YUSUF ZİYA YILMAZ (Devamla) — Ev­velâ siyasî ahlâka sığmaz bu hâdise. (A.P. sıralarından gürültüler.)

BAŞKAN — Sayın Yılmaz, Sayın Yılmaz…

YUSUF ZİYA YILMAZ (Devamla) — Si­yasî ahlâka sığmaz bu mesele…

BAŞKAN — Sayın Yılmaz, sözünüzü kes­tim. Son söz kabul edilen kanunun leh ve aleyhinde. (X) siyasî partinin, (Y) siyasî partinin veya, filân hatibin değil, kanunun… Çok rica ederim.

YUSUF ZİYA YILMAZ (Devamla) — Gö­nül arzu ederdi ki, hiç değilse Seyfi Öztürk Bey bu mevzuda konuşmuş olmasaydı ve bu kadar tenakuza da bu partiyi sürüklememiş olsaydı. Saygılar sunarım.

(A.P. sıralarından gürültüler.)

BAŞKAN — Açık oylamaya geçiyorum efen­dim.

(Ad okunmak suretiyle oylar tespit olundu.)

BAŞKAN — Açık oylama sonucunu arz edi­yorum. Açık oylamaya 279 sayın milletvekili katılmış; 238 kabul, 53 ret, 6 çekinser oy çıkmış­tır. Meclisimizce kanun teklifi kabul edilmiş bu­lunmaktadır.

13 Mart 1972 Pazartesi saat 15,00 te toplan­mak üzere Birleşimi kapatıyorum.

(Kapanma saati: 0,55)

Sayfa 1 Sayfa 2 Sayfa 3 Sayfa 4 Sayfa 5 Sayfa 6 Sayfa 7 Sayfa 8 Sayfa 9 Sayfa 10 Sayfa 11 Sayfa 12 Sayfa 13 Sayfa 14