Köklü bir demokratik geçmişi olan Fransa’da ise son zamanlarda siyasî suçlar hakkında mahkemeler ölüm cezası vermiyor, istisnaî olarak verseler bile, Devlet Başkanı yetkisini kullanarak ölüm cezalanm müebbet hapse çevirmektedir. Cezayir ayaklanmasını yürüten General Salan’ın ölüm cezasını, hatırlanacağı gibi De Gaulle müebbet hapse çevirmiştir.
Ölüm cezasına karşı günümüzde gittikçe genişleyen bir tepki var. Sadece siyasî suçlara değil, hiçbir suça ölüm cezası verilemeyeceği, bu barbarca cezanın uygar bir toplumun ceza kanunlannda yeri bulunamayacağı görüşünü savunanlann sayısı hızla artmaktadır, ölüm cezasına karşı olanlar gerekçelerini şöyle sıralarlar:
Gayrikabili tamirdir;
Derecelendirilemez;
Korkutucu bir etkisi de yoktur;
Islah edici değildir…
Bunlar hukukî nedenler.
Ölüm cezasına felsefî ve ahlâkî bakımdan karşı çıkanlar da şu gerekçeleri ileri sürüyor1ar:
Göze göz -dişe diş esasına dayalı ilkel bir cezadır.
İnsana hayatı toplum vermemiştir ki, almaya hakkı olsun.
Görüldüğü gibi reddedenleri kuvvetlidir. Hele hukukî gerekçeler ceza verme hakkının esasına ilişkin olduğundan son derece önemlidir. Modern ceza hukuku nazariyelerinde toplumun ceza verme hakkı, adaletle sınırlı sosyal fayda esasına dayandırılmaktadır. Buna göre, suçla huzuru bozulan toplumda, suçlunun adaletli ölçülerde cezaya çarptırılması huzuru yeniden sağlamaktadır. Suçtan doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak zarar görmüş olanlar, böylece tatmin edilmiş olmaktadırlar. Fakat, cezanın asıl hedefi suçlunun toplumca kazanılmasıdır. Suçlu, cezasını çekip özgürlüğüne kavuştuğunda ıslah olmuş bir insan olarak hapishaneden çıkmalıdır. Oysa, ölüm cezası bu nitelikte değildir. Hatta, suçu önleyici etkisi bile yoktur. Ceza kiUplarında şöyle bir örnek verilir: Kalpazanlann ölüm cezasına çarptırıldığı bir ülkede kâğıt paraların üzerine «Taklidedenlerin ölüm cezasına çarpılacağı» yazılmış. Kalpazanlar bu ibareyi de taklidetmişler. Eski devirlerde ölüm cezasına çarptırılan suçlann sayısı çok kabarıktı. Örneğin Fransa’da, eski rejim zamanında yüzden fazla suça ölüm cezası verilirdi. Üstelik bu ceza türlü işkencelerle uygulanırdı. 1791 yılında ölümle cezalandırılan suçların sayısı 32’ye indirildi; bugün sayıları çok daha azalmıştır, ölüm cezasının, tarihe kanşacağı günler uzak görünmüyor.
Dünyadaki uygulamaya bir göz atalım:
Fransa’da 1948 tarihli Anayasa siyasî suçlardan ölüm cezasını kaldırmıştır. Sonradan tekrar kondu. Ancak, jüri müessesesinin varlığı bu cezayı iyice sınırlamakta ve Cumhurbaşkanlan sık sık ölüm cezasını müebbet hapse çevirerek uygulamayı önlemektedirler.
İtalya’da 1889’da kaldırıldı. Faşistler iktidara geldikten sonra yeniden kondu; bugün kaldınlmıştır. Sadece Askerî Ceza Kanununda vardır. O da, savaş zamanında vatana hıyanet suçlan hakkında uygulanmak üzere.
İspanya’da 1932’de kaldırıldığı halde, iç savaşta ve Franko rejiminin kurulmasıyle kanunlara yeniden konmuştur.
İngiltere’de 1957’de kabul edilen «Homicide acte» iadlı kanunla ölüm cezası mahdut sayıda bazı ağır suçlara inhisar ettirilmiştir.
Avusturya’da ölüm cezasının kaldırılması hakkındaki hüküm, 1945 yılında yürürlüğe girmiştir.
Danimarka’da 1930 yılında kaldırılmıştır…
NİHAT BAYRAMOĞLU (Bolu) — Rusya’ da?…
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Daha önce verilmiş ölüm cezaları da uygulanmamıştır. Ölüm cezası sadece savaş zamanında düşmanla işbirliği suçlarında verilir. Norveç’te 1902’de kaldırılmıştır. Yalnız savaş halinde düşmanla işbirliği suçu hakkında uygulanır. Askerî Yargıtay Başkanı, Hollanda’da ölüm cezası 1870’te kaldırılmıştır. Yalnız savaş zamanında vatana hiyanet suçlarından dolayı askerî mahkemeler ölüm cezası verme yetkisine sahiptirler. Belçika’da ölüm cezası vardır, fakat mahkemeler bu cezayı vermezler. 1803’ten beri Belçika’da ölüm cezası uygulanmamıştır. Bu ceza verilse bile, otomatik olarak parlamentodan çıkan af kanunlanyle müebbet hapse çevrilmektedir. İsviçre’de 1942’de kaldırılmıştır. Burada da savaş halinde düşmanla işbirliği ve casusluk suçları hakkında ölüm cezası vardır. Federal Almanya’da 1949 yılında kaldırılmıştır. Ölüm cezası askerî ceza kanununda bile yoktur. Amerika Birleşik Devletlerinde ise, federe devletlerden her biri bu konuda yetkilidir. Bunlardan 11’inde kaldırılmıştır. 4’ünde sadece vatana hiyanet ve kamu temsilcilerinin öldürülmesi hallerinde ölüm cezası verilebilmektedir. Diğer 4’ünde uzun süredir bu ceza uygulanmamaktadır. Geri kalan 34’ünün kanunlarında ölüm cezası vardır, ancak Yüce Divanda bir iptal davası açılmış ve ölüm cezasının anayasaya aykırılığı ileri sürülmüştür. 20 Hazirandan önce Divan kararını verecektir. Bu tarihe kadar hiçbir ölüm cezası infaz edilmemektedir. Son olarak Kaliforniya Eyaleti Anayasa Mahkemesinin ölüm cezasını anayasaya aykırı bulması üzerine Robert Kennedy’nin kaatili ile Sharou Tate’in kaatilleri, bir de zenci militan Dawis, ölümden kurtulmuşlardır.
Türkiye’de ceza sistemimiz, Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren bazı fillerde, adam öldürmenin bazı biçimleri hakkında ölüm cezası kabul etmiştir. Adalet Bakanlığının bir açıklamasına göre 37 yılda 300 dolayında ölüm cezası uygulanmıştır ki, ortalama olarak yılda 7 idam eder. Bu rakamlar bu cezanın kanunlarımızda muhafazası için sosyal bir zorunluk olmadığını ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Ölüm cezasının insan varlığına saygılı olmayı emreden demokratik ilke ile çelişmediğini bizde ileri sürenler, «Avrupa insan Hakları Sözleşmesinde ölüm cezalarının tanındığına dair hüküm olduğunu» söylüyorlar. Aynca, Anayasamızın 64 ncu maddesini de gösteriyorlar. Bilindiği gilbi bu madde, kesinleşmiş ölüm cezalarının uygulanmasında Türkiye Büyük Millet Meclisince izin verileceğinden bahseder. Buna dayanarak ölüm cezasının kaldırılması için kanun teklifinde bulunulmasının Anayasanın bu maddesi değiştirilmedikçe, mümkün olamayacağını iddia ediyorlar.
Önce, bu kanunu, yani Anayasamızın 64 ncü maddesini ele alalım: Bu madde sevkedilirken ölüm sezasının Anayasaya uygun olup olmadığı noktası hükme bağlanmamıştır, ölüm cezası gibi tamiri imkânsız bir cezanın uygulanmadan önce bir defa gözden geçirilmesi olanağı sağlanmak istenmiştir. Fakat, «yaşamayı, maddî ve manevî varlığını geliştirmeyi herkesin temel hakkı» sayan 14 ncü madde ve bir «temel hakkın özüne dokunulamayacağını» ilân eden 11 nci madde birlikte ele alınınca, yaşama hakkının özünü ortadan kaldıran ölüm cezasının, Anayasaya, o’nun demokratik ruhuna ters düştüğü muhakkaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ölüm cezasını kabul ettiği iddiasına gelince; gerçi sözleşmede böyle bir hüküm vardır, ama bu, sözleşmeyi imzalayan devletlerden bir kısmının kanunlarında ölüm cezasının bulunmasından dolayıdır. Devletlerin mutabakatı bu şekilde sağlanabilmiştir. Bundan, ölüm cezasının temel haklara uygun olduğu ve uygar dünya kamdoyunun ölüm cezasını kabul ettiği sonucu elbet çıkarılamaz.
Şimdi daha somut gerçeklere geçelim.
Ölüm cezasına çarptırılan bu üç genç birtakım ağır suçlar işlemişlerdir. Bu bakımdan elbet ceza göreceklerdir. ölüm cezaları uygulanmamalı denilirken kimse, bunların cezasız kalmasını, serbest bırakılmalarını önermiyor.
Adam kaçırmışlar, alakoymuşlar, banka soymuşlar, güvenlik kuvvetlerine karşı silah kullanmışlar. otomobil çalmışlar. Tabiî bu suçlar cezasız kalamaz. Fakat, bu suçları neden işlemişler, bu noktaya nasıl, neden gelmişlerdir? Oyunuzu kullanırken bunu bilmek zorundayız.
Sayın Başbakan, bizdeki anarşik olayları uluslararası bir komploya bağlıyor; Türkiye’ye karşı uluslararası bir komplonun hazırlanmış olduğunu; bunun bir ucunun İskandinavya’da. öteki ucunun Orta – Doğu’da bulunduğunu, merkezin de Doğu Almanya olduğunu ileri sürüyor.
BAŞKAN — Sayın Aybar, konuşmanız daha ne kadar devam edecek? Çünkü, 20 dakika dolduğu için Genel Kuruldan karar almam gerekiyor.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Yarım saat veya 40 dadika kadar devam eder.
BAŞKAN — Sayın Aybar, 30 veya 40 dakika daha konuşacaklarını beyan etmektedir. Yazılı görüşlerini ifade ettikleri cihetle 20 dakikası dolmuştur. En çok 40 dakika daha konuşması hususunu oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun efendim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Teşekkür ederim efendim. Uluslararası bir komplo!. Bu komplunun başında kim, hangi devlet var? Sovyetler Birliği mi, Çin mi, bir başkası mı?..
Başbakan bu noktayı tabi açıklayamıyor veya açıklamıyor. Ne var ki, bir dış komplunun varlığını kabul edebilmek için bazı delillerin ortaya konması gerekir. Yurt içindeki ihtilâlci örgütün, dışarıdan paraca, silâhça beslenmesi, dışarıdan sevk ve idare edilmesi gibi.
Duruşmalarda, Sayın Başbakanın bu iddialarını doğrulayacak hiçbir delil ortaya çıkmamıştır. Tersine, banka soygunlarının, fidye almaların örgüte para bulmak için yapıldığı anlaşılmıştır. Sadece bazı gençlerin, gerilla eğitimi görmek için Filistin gerillalarının yanma gittikleri öğrenilmiştir. Türkiye’ye karşı uluslararası bir komplo bulunduğunu iddia edebilmek için bu kadarı yeter mi?
Dışarı ile içerideki hareket arasında bir emir ve kumanda zincirinin varlığını ortaya koymak, para ve silâh yardımının dışarıdan yapıldığını ispat etmek gerekmez mi?
Bu ispat edilmedikçe, dışarıdan yönetilen bir komplo karşısında olduğumuza inanmaktan mazurum. Fakat buna karşılık içeriden birtakım provokasyonlar, kışkırtmalar yapıldığı, gençlerin kanunsuz eylemlere itelendiği anlaşılmaktadır. Başlangıçta olaylara tepki gösterilmemek suretiyle de gençler aşırı davranışlara âdeta itelenmişlerdir. Sanki, «Siz iyice kanun dışına çıkın ki, topunuzun hakkından gelelim, solu tasfiye edelim» denilmiştir.
Şimdi, bu gençler idam sehpasına gönderilirken, bütün bu karanlık oyunların, bu noktaya nasıl gelindiğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bunun yakın ve uzak amilleri vardır.
Uzak amiller; Türkiye’nin 200 yıldır geri bırakılmış bir ülke olmaktan kurtulamamış olmasının yarattığı çeşitli etkenler şeklinde özetlenebilir. Gençler, içinde bocaladığımız sürekli bunalımdan mustariptirler. Zorunlu olan devrimlerin bir türlü gerçekleştirilememiş olmasından mustariptirler. Sosyal adaletsizliklerden, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan politikadan mustariptirler. Bunların çoğu köyden gelmiştir. Köylünün yaşantısından mustariptirler. Uzak amillerin başlıcaları bunlar.
Yakın amil olarak da, gençler, kurtuluşun sol’da olduğuna inandıkları halde, sola hayat hakkı tanınmamasını, solun boyuna kanun dışına itelenmesini gösterebiliriz.
Türkiye’nin biricik demokratik sol siyasî örgütü olan Türkiye işçi Partisinin serüvenlerine kısaca bir göz atmak, bize bu konuda bir fikir verecektir.
Türkiye işçi Partisi Anayasaya göre kurulmuş, kanunsuz hiçbir davranışı olmayan bir partiydi.
(A.P. sıralarından «Ne alâkası var bunun» sesleri.)
Tertipleri, tahrikleri boşa çıkarmış, taşlı sopalı saldırılara 10 yıl göğüs germiş, Anayasa savunucusu legal bir kuruluştu.
CEVAT ÖNDER (Erzurum) — Anayasa Mahkemesinin kapattığı bir partinin muhasebesini burada yapamazsınız.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Anayasa Mahkemesince kapatılması da tüzük ve programından ve 10 yıldır izlediği politikadan dolayı değil, yöneticilerinin, son kongreye aldırdıkları bir karar yüzünden olmuştur.
TİP. Anayasaya, kanunlara saygılı legal bir sol partiydi. Bunu, başta hükümetler olmak üzere bütün yetkililer, herkes biliyordu.
Böyle olduğu halde, kurulduğu günden itibaren bu partiye saldırılar, baskılar eksik olmamıştır. Bunlar, belirli merkezlerden yönetiliyor ve himaye görüyordu. Saldırıya uğrayacağımız, önceden resmî makamlara bildirildiği halde ciddî bir himaye bulamıyorduk. Suçlular yakalanamıyor, yakalansa bile sudan cezalara çarpılıyordu. (A.P. sıralarından «Ne alâkası var Sayın Başkan» sesleri) saldırılar, organize topluluklar tarafından…
BAŞKAN — Sayın Aybar, müzakere ettiğimiz konu ile Anayasa Mahkemesince kapatılmış bir siyasî partinin ilişkisini nasıl buluyorsunuz ve nasıl o noktaya geldiniz? Çok rica edeceğim esas meseleye geliniz.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Sayın Başkan, bu müdahalenizden, benim konuşmamı izlemediğinizi anlıyorum…
BAŞKAN — Bütün dikkatimle izliyorum efendim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Eğer, benim konuşmamı izlemiş olsaydınız, münasebetin nasıl kurulduğunu elbetteki görürdünüz.
BAŞKAN ;— Meselemize rücu etmenizi istirham edeceğim efendim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — TİP, Anayasaya, kanunlara saygılı legal bir sosyal partiydi. Bunu, başta hükümetler olmak üzere bütün yetkililer, herkes biliyordu.
Böyle olduğu halde, kurulduğu günden itibaren bu partiye saldırılar, baskılar eksik olmamıştır. Bunlar, belirli merkezler yönetiliyor ve himaye görüyordu.. (A.P. sıralarından gürültüler.)
ILHAMİ ERTEM (Edirne) — Okudunuz onları.
AHMET BULDANLI (Muğla) — Bunlar iftira, bunlar iftira.
BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz efendim, müdahale etmeyiniz. Bakalım bir sonunu getirsinler efendim. Dinlemediğimi ifade ettiler, anlayalım bakalım; Türkiye işçi Partisiyle üç ölüm cezasının infazının münasebetini öğreneceğiz.
Konuşmanıza devam edin efendim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Saldırıya uğrayacağımız önceden resmî makamlara bildirildiği halde, ciddî bir himaye bulamıyorduk. Suçlular yakalanmıyor, yakalansa bile sudan cezalara çarptırılıyordu. (A.P. sıralarından gürültüler.)
Saldırılar, organize topluluklar tarafından yapılıyordu. Bunların arkasında kimlerin bulunduğu biliniyordu. Yeni kurulmuş olan bu partiyi güçlenmeden, kaba kuvvetle dağıtmak, yöneticilerinin, üyelerinin korkutulup sindirmek istendiği besbelli idi.
İlk saldırı 1962’de İstanbul’da yapıldı. Beyaz Saray’daki Anayasa toplantısı zorla dağıtılmak istendi. Sonra Gültepe, Gaziantep, Adana, Akhisar, İstanbul, Bursa, Ankara, izmir, ödemiş baskınları oldu. Kaç kere üyeler, yöneticiler linç edilmek tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Bütün uğradıkları saldırılarda… (A.P. ve D.P. sıralarından şiddetli gürültüler.)
CEVAT ÖNDER (Erzurum) — Sayın Başkan, konuşması ne ile ilgili?
RASİM CİNİSLİ (Erzurum) — Sayın Başkan, orada müseccel komünistler vardı. Komünistler orada bu müseccel anayasayı savunuyorlardı. Hiçbir ilgisi yok bunların. (Gürültüler, «İndirin şunu» sesleri.)
BAŞKAN — Sayın Aybar yazılı olarak beyanlarını ifade etti ve 20 dakikayı bitirmesi üzerine devamı hususunu oylarınıza arz ettim, izin verdiniz.
Sayın Aybar, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış bir siyasî partinin burada, kuruluşunu ve takip ettiği seyrin ifadesini gerektirir bir müzakere içinde değiliz. Sizi bütün dikkatimle dinliyorum. Buna devam ederseniz sözünüzü keseceğim. Meclisin, meseleyi sükûnetle müzakere etmesini istiyorum ve bununla da yükümlüyüm.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Sayın Başkan, ölüm cezalarına çarptırılan gençlerin bu noktaya nasıl geldiklerini tespit ederken iki amilin bulunduğunu söyledim: (AP ve DP sıralarından «Sen getirdin sen» sesleri, gürültüler.) Uzak amiller, yakın amiller.
Uzak amillerin, Türkiye’nin geri kalmışlığında olduğunu ifade ettim. (AP sıralarından gürültüler.)
MUSA DOĞAN (Kars) — Senin kafan sakat, kafan.
BAŞKAN — Lütfen müdahale etmeyin de dinleyeyim efendim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Yakın amillerin ise, sola hakkı hayat tanınmamasında olduğunu ifade ettim. Bu itibarla, Türkiye İşçi Partisinin, Türkiye’nin biricik legal, demokratik sol partisinin başına gelenleri burada belirtmek suretiyle sola karşı yapılan saldırıların neler olduğunu ve senelerden beri bunun devam ettiğini dile getirmek istiyorum, rabıta aşikârdır. (Gürültüler.)
CEVAT ÖNDER (Erzurum) — Susturun Sayın Başkan.
BAŞKAN — Müsaade buyurun efendim.
Sizin bahsettiğiniz siyası teşekkül, Türkiye’nin siyasî; partilerini kapatmakla yetkili bulunan Anayasa Mahkemesince kapatılmıştır. Bunun izahına imkân vermemiz mümkün değildir. Kapatılıp kapatılmaması hususu, o yetkili mahkemede ifade edilmiştir. Devam ederseniz konuşmanızı keseceğim. Ama, müzakere ettiğimiz konuya gelirseniz, devam buyurun.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Sayın Başkan, bir parti kapatıldığı için adı tarihten silinmez. Onun hakkında tarihi bir değerlendirme yapılamaz diye, bir hukukî kural yoktur. (Şiddetli gürültüler.)
BAŞKAN — Meclis kürsüsüne de getirilmez, Meclis Başkanı da buna müsaade etmez.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Meclis kürsüsüne getirilmemesi için de bir sebep yoktur. Kapatılmış bir partidir. Kapatılması, ne tüzüğünden, ne programından, ne de 10 yıllık icraatından dolayı olmuştur.
AHMET MUKADDER ÇİLOĞLU (Burdur) — Kapatılan bir partinin propagandasını yapıyorsunuz burada.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Kararı, Anayasa karannı okursanız kapatılmanın, son kongrede alman bir karardan ötürü olduğunu görürsünüz. (Gürültüler.)
MUSA DOĞAN (Kars) — Anayasaya saygılı olun.
AHMET BULDANLI (Muğla) — Komünisttir bunlar.
FUAT AZMİOĞLU (Kütahya) — Rengin hafif geldiği için atıldın.
BAŞKAN — Bir dakika efendim, müdahale etmeyin.
Konumuz, idam cezalarının müzakeresidir, bir siyasî partinin kapatılması konusu değildir. Eğer bu hususu arzu ediyorsanız, Meclis Başkanlığına bir araştırma önergesi verirsiniz; siyasî partilerin yaşantısı, hayatı, kapatılışı. Bu husus Meclislerimizce kabul edilir, bu araştırmayı Meclisler yapar ve müzakereye vazeder.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Böyle bir niyetim yok, ama…
BAŞKAN — Yoksa, bu sebeple size bu imkânı veremeyeceğim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Yok ama, Türkiye’nin tarihini tetkik ederken, tarihe geçmiş bütün olayları dile getirmek de benim hakkım. (Gürültüler.)
BAŞKAN — Bu konuyla münasebeti olmadığı için müsaade edemeyeceğim. Devam buyurursanız keseceğim. (A.P. sıralarından gürültüler).
FUAT AZMİOĞLU (Kütahya) — Senin rengin hafif geldi, diye attılar.
BAŞKAN — Müdahale buyurmayınız, çok rica ediyorum, istirham ediyorum, müzakeratın selâmeti bakımından esas konuya gelmenizi rica ediyorum. Bu da özel ricam.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Geçen 10 yıl zarfında, soldan en ufak bir saldırı gelmemiştir. (A.P. sıralarından «tuh sana, yuh sana» sesleri).
BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Sayın Başkan, görüyorsunuz ki, Türkiye İşçi Partisinin serüveninden bahsetmemin çok gereği varmış.
BAŞKAN — Efendim, siyasî partinin ismini kullanmayınız efendim. Ne güzel yaptınız baş
langıcı.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Çünkü, saldırıların nereden geldiği böylece ortaya konuluyordu. Nereden başlamış saldırılar? Nasıl itelenmiş bu noktaya toplum; o nokta belli oluyordu.
AHMET BULDANLI (Muğla) — Bütün tahrikler senden geliyordu.
BAŞKAN — Müdahale buyurmayınız rica ederim ‘efendim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Uzun yıllardır soldan en ufak bir saldırı gelmemiştir. Faşizm, irtica açıkça himaye görüyordu. Bir partinin komando yetiştirme kampları açmasına göz yumuluyor ve soldan kelle isteyen toplu namazlar tertipleniyordu.
MUSA DOĞAN (Kars) — Senin kelleni uçurmadılar.
MEHMET ALt AYBAR (Devamla) — Kanunsuz grev yaptılar, diye Zonguldak’ta işçiler kurşunlatılmıştır. Derken, İstanbul’da «Kanlı Pazar» olayları, Konya, Kayseri olayları, «İmran Öktem» olayları oldu. Meydanlarda, yurtlarda sol öğrenci avı yapılıyor, katiller bulunamıyordu. Endonezya’daki gibi bir katliam hazırlandığı söyleniyor; bazı gazeteler bunu açıkça yazıyorlardı. Bu olaylar zincirinin baskı ve etkisiyledir ki, solcu gençler önce nefislerini korumak için silâhlanmak zorunda kaldılar ve silâhlı eylem fikrine daha sonra gelindiği anlaşılmaktadır. Gençler arasında beliren bu eyilimi, ajanların, provokatörlerin de büyük ölçüde körükledikleri kanısındayım. Ama zaten ortam hazırlanmıştı. Falan ülkede ihtilâl liderliği yapmış filân kişi örnek alınıyor, artık silâhlı eylemden başka çıkar yol kalmadığı, ısrarla söyleniyordu. Bu görüşler, yurdumuzun bunalımdan, geri bırakılmışlıktan bir türlü kurtulamamış olmasından mustarip bulunan ve vatan sevgisiyle kanı kaynayan pek çok gence doğru göründü ve Türkiye’yi geri bırakılmışlıktan kurtarmak, Anayasanın gerçekten uygulanmasını sağlamak için, emperyalizme karşı olan bütün sınıf ve tabakaların, herkesin katılacağı bir geniş cephe hareketini silâhlı eylemle başlatmaya kalktılar.
RASİM CİNÎSLİ (Erzurum) — Sayın Başkan, nasıl müsaade ediyorsunuz?
BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz efendim.
RASİM CİNİSLİ (Erzurum) — Fakat, söylediklerinin hakikatle ilgisi yoktur efendim.
BAŞKAN — Geliş sebebini söylüyor efendim.
RASİM CİNİSLİ (Erzurum) — Söylediklerinin bununla ne ilgisi var?
BAŞKAN — Onun takdiri bana aittir efendim.
HİLMİ TÜRKMEN (İçel) — Bu hatibi bu kadar konuşturursanız, müzakere 9 – 10 saat devam eder. Bu şekilde konuşma yapılmasına müsaade etmeyiniz, Sayın Başkan.
BAŞKAN — Sayın Türkmen, lütfen oturun. Lütfen oturun efendim, müdahale etmeyin. Devam buyurunuz efendim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Böylece, çıkarcı çevrelerin, solu tasfiye için tertiplerle, kışkırtmalarla hazırladıkları ortam, olgunlaşmış oluyordu. Türkiye’de oyun içinde oyun oynanıyordu ve sol, oyuna getiriliyordu. Olaylar işte böyle zincirlenmişti. Sol, kanun dışı hareketlere itelenmiş ve kapan kapanmıştır. Olayların gerçek yüzü budur.
Durumun böyle olduğunu bile bile 3 gencin ipe çekilmesine «evet» diyebilecek misiniz? Kanlı Pazar, Konya, Kayseri, ayaklanmalarının ve daha nice cinayetlerin meçhul bırakılmış failleri, ellerini kollarını sallayarak gezerken, Deniz Gezmiş ile iki arkadaşını ipe gönderebilecek misiniz? (A.P. sıralarından, «Göndereceğiz» sesleri)
Aslında bir sol komplo ile değil, sağ komplo ile karşı karşıyayız. Zira, bütün bu anarşik olaylar, son tahlilde sağın işine yaramıştır. Tarihin mantığı böyle gösteriyor. Şunu bilelim M, sola meşruiyet tanınması, toplum için sayısız faydalar sağlar. Solsuz demokrasi olmaz. Sayın Başbakan ne derse desin, Batıdaki demokrasilerle bizim rejimimizin derin farkı buradadır. Batıda hiçbir demokrasi yoktur ki, sosyal demokratlardan, sosyalistlerden, komünistlere ve komünistleri yetersiz bulan, troçkist ve diğer aşırı sol partilere kadar hepsinin, legal faaliyetleri teminat altında bulunmasın. Bundan dolayı yeraltı faaliyeti yoktur. Arada, arada sırada patlamalar olsa da, bu uzun sürmez. Normal demokratik düzen ağır basar, Devlet de yıkılmaz.
ŞEVKET DOĞAN (Kayseri) — Atma… Atma Aybar, atma…
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Şimdi daha somut bir sorunu ele almak istiyorum:
Bu 3 genç, maddî fiillerinden, yani banka soyduklarından, adam kaçırdıklarından, güvenlik kuvvetlerine karşı silâh kullandıklarından dolayı ölüm cezasına çarptırılmıyorlar. Marksist, Leninist oldukları için bu fiilleri, basmakalıp bir Marksist, Leninist strateji klişesine göre değerlendirilerek, cezalandırılıyorlar. İdeolojik durumlarından hareketle, bunların Anayasayı zorla ilgaya ye Türkiye Büyük Millet Meclisi zorla ıskata teşebbüs ettikleri sonucuna varılıyor. Şöyle bir mantık kuruluyor:
«Bunlar Marksist, Leninisttir. Marksist, Leninistler burjuva düzenini zorla devirmeyi ve proleterya diktatörlüğü kurmayı hedef almışlardır. Şu halde bunların giriştiği eylemlerin amacı, Anayasayı zorla ilga ve Meclisleri zorla ıskattır.»
Oysa, ceza hukukunun fiil ile netice arasında doğrudan bir rabıtanın bulunmasını öngören temel ilkesi ve Ceza Kanunumuzun 1, 64 ve 65 nci maddeleri, yukardaki mantığa iltifat edilmesine izin vermez.
Kaldı ki; Marksizmin her toplum için ve her zaman ve her koşulda geçerli olan bir strateji reçetesi de yoktur. Tersine, Maksizm somut koşullara göre hareket edilmesini öğütler. Yöneticilerin sadece istemesiyle sosyalist devrim olmaz. Koşulların buna elverişli olması şarttır. Kapitalizmden sosyalizme, hele geri bırakılmış ülkelerde tek bir aşamada geçilemeyeceği, söylenmektedir. Sosyalizmden önce, kamu sektörünün ağırlığında, planlı bir ekonomiye dayalı ve yönetime tüm ulusal sınıf ve tabakaların katıldığı bir demokratik devrim adamasından geçilmesinin zorunlu olduğu, ileri sürülmektedir.
Silâhlı eyleme geçmiş olan gençler de, millî demokratik devrim için mücadele ettiklerini, Marksizmin önerisinin bu olduğunu, iddia etmektedirler. Şu halde, bunların proleterya diktatörlüğü kuracakları hakkındaki iddia da bir zorlamdan öteye gitmemektedir.
Peşin hükümlerle, yakıştırmalarla, kıyaslamalarla hüküm tesis edilemez, «ilerde sosyalizme geçilecek ya… O zaman proleterya diktatörlüğünü kuracaklardır.» biçiminde bir iddia da havada kalmaya mahkûmdur.
FUAT AZMİOĞLÜ (Kütahya) — Mahkeme kararlarına aykırı konuşuyor.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) —- Bir kere kimseye, işlemediği fiilden dolayı ceza verilemez. «ilerde filân fiili işler», diyerek, şimdiden hüküm tesis edilemez. Ancak totaliter rejimlerde önleyici ceza verilir. Demokratik rejimlerde buna yer yoktur.
İ. ETEM KILIÇOĞLÜ (Konya) — Sayın Başkan, kimlermiş onlar?
BAŞKAN — Müdahale buyurmayın Sayın Kılıçoğlu.
İ. ETEM KILIÇOĞLU (Konya) — Efendim, müdahale değildir bu. Mahkeme kararını eleştiriyor ve siz de müsamaha ediyorsunuz.
BAŞKAN — Mahkeme kararının gerekçesini anlatıyor efendim. (A.P. ve D.P. sıralarından gürültüler, «Böyle gerekçe olmaz» sesleri) Devam buyurunuz.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Sayın milletvekilleri; (A, P. sıralarından «Onun bir ismi de Aybarof» sesleri) Siyasî idamlar toplumlarda derin yaralar açıyor. Zira halk biliyor ki, siyasî idam, son tahlilde vahşi bir tasfiye hareketidir.
FUAT AZMİOĞLU (Kütahya) — Halt etmişsin sen.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — İdam sehpasına gönderilenler, iktidarda olsalardı, şüphesiz bu yolculuğu yapmayacaklardı. Bu gerçek, kamu vicdanında iyice yerleştiği için, halk siyasî idamları hiçbir vakit tasvibetmemiştir.
(A.P. ve D.P. sıralarından gürültüler)
FUAT AZMİOĞLU (Kütahya) — Bunun siyasi suç neresinde?
BAŞKAN — Müdahale buyurmayınız efendim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — 27 Mayıs 1960’tan bu yana, bizde iki kez siyasî idam cezası uygulandı; toplumda yarattığı huzursuzluk hâlâ devam etmektedir. Düşüncelere, inançlara saygılı olan demokrasilerde, siyasî suçlardan dolayı ölüm cezası verilmesi aleyhindeki akım, gün geçtikçe gelişmekte; yukarda verilen örneklerden de anlaşıldığı gibi, birçok ülkelerde siyasî idamlar tarihe karışmış bulunmaktadır. Siyasette kimin haklı, kimin haksız olduğuna, kimin yanıldığına ancak tarih karar verir. Üstelik ölüm cezası, suçu önleyici bir ceza da değildir, sanıldığı kadar dehşet vermez; inanmış kişileri korkutmaz. Korkutmadığı, gözlerimizin önünde cereyan eden olaylardan anlaşılmaktadır. Akıl ve vicdan, ölüm cezasının, özellikle siyasî suçlarda ölüm cezasının kaldırılmasını emrediyor.
HASAN TOSYALI (Kastamonu) — Konuşturmayın bu şekilde.
BAŞKAN — Sayın Tosyalı, müdahale etmeyiniz efendim. Sayın Aybar’ın görüşme tarzına muttalisiniz Genel Kurul olarak efendim.
İLHAN EGEMEN DARENDELİOĞLU (^stanbul) — Sayın Başkan, bir de kızıl bayrjak getirsin oraya, öyle konuşsun.
BAŞKAN — Yok Sayın Darendelioğlu. Milletvekilidir, konuşacak tabiî efendim.
İLHAN EGEMEN DARENDELİOĞLU ((İstanbul) — Açıkça komünizm propagandası yapıyor, komünistleri müdafaa ediyor.
BAŞKAN — Hiçbir sakınca görmüyoruz konuşmalarında, tartışıyor efendim. Siz de gelin konuşun efendim.
Sayfa 1 Sayfa 2 Sayfa 3 Sayfa 4 Sayfa 5 Sayfa 6 Sayfa 7 Sayfa 8 Sayfa 9 Sayfa 10 Sayfa 11 Sayfa 12 Sayfa 13 Sayfa 14