MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Yurdumuzda ve dışarda, ölüm cezalarına karşı tepkiler başlamıştır. Bazılarının basitliği içinde, «Bunlar komünist oyunu; Moskova’nın emri» deyip, bu tepkilere kulakların tıkanmasında bir yarar yoktur. Bu gibi basit görüşlü kimselere sizin karşı çıkmanız da… (A.P. sıralarından gürültüler)
H. AVNi KAVURMACIOĞLU (Niğde) — Bunlar yalan mı? (D.P. sıralarından gürültüler)
BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz efendim.
İLHAN EGEMEN DARENDELİOĞLU (İstanbul) — Alçaklar hepinizi kurşuna dizerlerdi.
BAŞKAN — Müdahale etmesin, müdahale etmeyin, müdahale etmeyiniz, Sayın Darendelioğlu.
İLHAN EGEMEN DARENDELİOĞLU (İstanbul) — Bu alçakları nasıl müdafaa ediyorsun?
BAŞKAN — Devam buyurun efendim.
İLHAN EGEMEN DARENDELİOĞLU (İstanbul) — Siz de müsamaha ediyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN — Sayın Darendelioğlu, buyurunuz efendim. Siz de gelirsiniz efendim, siz de gelir fikirlerinizi söylersiniz. (A.P. sıralarından gürültüler)
ŞEVKİ GÜLER (Afyon Karahisar) — Sayın Başkandan rica ediyorum. Ben de milletvekiliyim. Bu şekilde konuşma yapmasına niçin müsamaha ediyorsunuz? Bu şekilde müsamaha gösterilir mi?
BAŞKAN — Sayın Güler…
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Devam edeyim mi Sayın Başkan?
BAŞKAN — Buyurunuz. Sayın Güler, rica edeceğim.
ŞEVKİ GÜLER (Afyon Karahisar) — Sayın Başkan, bu müsamahanıza son vermenizi rica ediyorum.
BAŞKAN — Efendim gereğini yapacağız, icabettiği zaman.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Bu kimselere (D.P. sıralarından gürültüler)
İ. ETEM KILIÇOĞLU (Konya) — Sayın Başkan, bir hususu rica ediyorum.
BAŞKAN — Çok rica ederim. Hatip kürsüde konuşuyor, oturunuz yerinize lütfen.
İ. ETEM KILIÇOĞLU (Konya) — «27 Mayıstan bu yana 3 defa olmuş» diyor. Demek ki, bunları birbirleriyle kıyaslıyor, benzetiyor.
BAŞKAN — Devam buyurun, devam buyurun efendim. Sayın Etem Kılıçoğlu’nu dinlemiyorum ben, siz devam edin.
İBRAHİM ETEM KILIÇOĞLU (Konya) — Dinlemezsiniz evet.
BAŞKAN — Buyurunuz efendim. Evet.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Bu görüşteki kimselere «sizin karşı çıkmanız da, CIA nın talimatına uygundur» demek, çok kolaydır, ama bu karşılıklı suçlama kimseyi doğrulara ulaştırmaz. Meclis Başkanlığına, Amerika’dan içlerinde bir Nobel adayının da bulunduğu imzalar gelmiştir. Federal Almanya’dan, Fransa’dan da müracaatlar olmuştur. İmzalar arasında tanınmış bilim ve sanat adamlarının adlarına rastlanıyor…
ŞEVKET DOĞAN (Kayseri) — Sayın Başkan, konuşturma böyle şeyleri.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — içerde imza verenlerin de sayısı gün geçtikçe kabarmıştır.
RASİM CİNİSLİ (Erzurum) — Anarşistlerin sayısı kabarmıştır.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Açıklanmak üzere bana gelmiş imzalar da var. Bu isteklere kulaklarımızı tıkayamayız. Çağdaş uygarlık sözü söylevlerimizden düşmüyor. Hürriyet, demokrasi sözcükleri de keza, çağdaş uygarlıktan…
ŞEVKET DOĞAN (Kayseri) — Ondan ne anlarsın sen Aybar.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Çağdaş uygarlıktan, hürriyetten…
BAŞKAN — Sayın Doğan, Sayın Aybar’ın her kürsüye çıktığı zaman mutat Genel Kurulun idaresinde müşkülât çekildiği aşikâr bir hakikattir.
İLHAN EGEMEN DARENDELİOĞLU (İstanbul) — Sayın Başkan, zaten vakti doldu efendim.
BAŞKAN — Müdahale etmeyin, hayır efendim. Ben oya arz ettiğim zaman saat 40’tı, 5’i 2 – 3 geçe oya arz ettim, 40 dakika Genel Kuruldan izin aldım. Zamanı gelince arz edeceğim, tekrar temdit buyurursanız görüşmelerine devam edeceklerdir. Buyurunuz efendim.
FUAT AZMİOĞLU (Kütahya) — Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşuyor, kendisini Rusya’da sanmasın.
BAŞKAN — Sayın Azmioğlu, çok rica ederim. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi efendim.
FUAT AZMİOĞLU (Kütahya) — Türkiye Büyük Millet Meclisi nasıl korunur?
BAŞKAN — Çok rica ederim efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde konuşuyor, Sayın Aybar İstanbul Milletvekili.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Bu tahammülsüzlüklerin, tahammülsüzlüğü gösterenlerin haklı bir dava yolunda olmadıklarını gösterdiği, kanısındayım. Çağdaş uygarlıktan, hürriyetten, demokrasiden yana olduğunuzu bu gibi sorunlar ve durumlar karşısında ispat edeceğiz.
Size objektif bir tablo çizmeye çalıştım. Bu gençlerin nasıl bu noktaya geldiklerini, ne türlü oyunlar oynandığını, ölüm cezasının ne şartlar altında verildiğini, idamlarla inançları tasfiye etmenin mümkün olamadığını anlatmaya uğraştım. Yüce Meclis, tarihî bir karar verecektir, bu kararın siyasî suçlarda ölüm cezası uygulanamayacağına emsal teşkil etmesini temenni ediyorum. Üç genci idam sehpasına gönderip göndermemek şıklarından birisini seçerken, herkesin gerçek bir vicdan muhasebesi içinde bulunacağına ve hırslar, kinler ve saplantılardan sıyrılacağına inanmak isterim. (A.P. sıralarından «inan, inan» sesleri) Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’m sehpada sallanan naaşları milletimizi ikiye ayırmamalıdır. (A.P. ve
D.P. sıralarından gürültüler ve sıra kapaklarını vurmalar)
MUSA DOĞAN (Kars) — Bir milletin içine Nazım Hikmet’i soktunuz onun için ikiye ayırıyorsunuz.
BAŞKAN — Müdahale etmeyiniz efendim.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Milletimiz fertleri arasına kan sokulmamalıdır.
MUSA DOĞAN (Kars) — Nerede idin şimdiye kadar…
BAŞKAN — Sayın Doğan, bitiyor efendim.
MEHMET ALÎ AYBAR (Devamla) — Oy verirken Türkiye’nin yüce menfaatlerini gerçekten iyi görmeliyiz.
HİDAYET AYDINER (Giresun) — Niye görmedin şimdiye kadar.
MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — Ve bir de idama gönderilen bu çocukların analarının, babalarının, yakınlarının ıstıraplarını kendi ıstırabımız gibi içten duymaya çalışmalıyız, ben ölüm cezasına oy vermeyeceğim.
Saygılar sunarım. (A.P. – D.P. sıralarından gürültüler)
BAŞKAN — Demokratik Parti Grubu adına Sayın Cevat Önder, buyurun. (D.P. sıralarından alkışlar). (D.P. Milletvekillerinden Süleyman Çiloğlu ve İlhan Darendelioğlu ile Mehmet Ai Aybar arasında tartışmalar)
Çok rica edeceğim efendim. Sayın Çiloğlu çok rica ederim, Sayın Darendelioğlu çok istirham ederim. (D.P. sıralarından ayağa kalkmalar, «gürültüler»). Sayın Aybar, lütfen yerinize teşrif edin efendim.
DEMOKRATİK PARTİ GRUBU ADINA OEVAT ÖNDER (Erzurum) — Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Antikomünist, milliyetçi bir parti olan Demokratik Parti, demin burada kuzu postuna bürünmüş bir kurdun…
ALİ YILMAZ (Hatay) — Kuzu değil, komünist…
DEMOKRATİK PARTİ GRUBU ADINA CEVAT ÖNDER (Devamla) — Konuşması olmasa idi tekrar huzurunuzu işgal etmeyecektim.
Değerli arkadaşlarım, demin bu kürsü, geçen dönem grubu bulunan Türkiye İşçi Partisinin devamlı surette tatbik etmekte olduğu bir usule tekrar vasıta oldu. Bu kürsü beynelmilel komünizmin propogandası için geçen dönem nasıl kullanılıyor idi ise, onun tek bir bedbaht mümessili tarafından bugün tekrar kullanıldı. (D.P. sıralarından «bravo» sesleri, alkışlar) İşte biz, bu durumu, bu vaziyeti ortaya koymak maksadiyle antikomünist milliyetçi bir parti olarak huzurunuza çıkmış bulunmaktayız.
(D.P. sıralarından «bravo» sesleri).
Muhterem arkadaşlarım, 3 kişi hakkında verilen idam cezası, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan Sıkıyönetim Mahkemeleri tarafından, şerefli Sıkıyönetim Mahkemeleri tarafından verilmiştir. Büitün deracattan da geçmiştir. İdam cezalarının tasdiki Anayasamıza göre; Büyük Meclise verilmiş olan bir yetki olduğu için huzurunuza gelmiştir. Burada, kaçaklığa, gayrı vazıhlığa, müteredditliğe lüzum yoktu. Komünistlerle beraber miyiz, değil miyiz? Bunu ortaya koymak mecburiyetindeyiz.
(D.P. sıralarından «Bravo» sesleri, alkışlar)
Değeri arkadaşlarım, üç kişi ve bunların arkadaşları açıkça kendilerinin Komünist, Maoist, Leninist olduklarını hem de tefahürle mahkemelerde ve her yerde ifade etmişlerdir. Türk Milletinden değil, Türkiye halklarından bahsetmişlerdir. Türkiye’nin tek bir millî ordusu olduğu halde «Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu» diye bir «Çete» kurmuşlardır. Bu çete cinayetler işlemiştir, Türk Polisine kurşun sıkmıştır, adam kaçırmıştır, Devletin itibarı, haysiyeti payimal olmuştur. Bunları fikir suçlusu addetmek mümkün değildir. Bunlar canidirler, bunlar adî suçludurlar, bunlar Devlet aleyhine, insanlık aleyhine suç işlemişlerdir. Sorarım sizlere, bunlara idam cezası vermeyeceksiniz de kime vereceksiniz?
Bugün, hümanist bir eda ile karşınıza çıkan, idam cezalarının aleyhinde bulunanlara da sormak isterim, 27 Mayısta nerede idiler, Talât Aydemir, Fethi Gürcan’ın idam cezaları tasdik olurken nerede idiler? (D.P. sıralarından «Bravo» sesleri) Onun için, oyun açıkça ortaya konulmalıdır, yoksa bunlar da onlar gibi suçludurlar da, onları suça azmetmişler de, şimdi onun için mi şefaatte bulunmaktadırlar? (D.P. sıralarından bravo sesleri) haklı olarak bunu sormak mecburiyetindeyiz.
Muhterem arkadaşlarım, siz burada 3 kişinin idam cezasını tasdik etmiyorsunuz, vereceğiniz kararla Türk Ordusunun haysiyetini ibra ediyorsunuz, (D.P. sıralarından «Bravo» sesleri, alkışlar) Sıkıyönetim makamlarının şerefli kararlarını ibra ediyorsunuz, vereceğiniz kararla komünistlere ret diyorsunuz. Bunu, şayet idam cezalarını reddederseniz, o takdirde bu Devleti yıkanlarla asgariden manevî ortaklığınız olmuş olacaktır. (D.P. sıralarından «Bravo» sesleri) Bu Devlet, öyle bedava bulunmuş bir Devlet değildir, ecdadın kanı vardır. Binlerce şehidin kanı vardır.
Muhterem arkadaşlar, şunu ifade etmek isterim ki, ben bu konuda Hükümeti de mütereddit görmekteyim. Bu tereddüt baştan başlamıştır. Sayın Erim, – kendileri buradadır – Sıkıyönetim dolayısıyle bir parti sözcüsüne cevap verirken bu konuda ilk rahneyi açmışlardır. Sıkıyönetim Mahkemelerinde bir dava rüyet olunurken, bu konuda hele kürsüden herhangi bir beyan bahis konusu olmadığı halde, Sıkıyönetim Mahkemelerinde derdest olan hususlar, burada müzakere konusu yapılmıştır. Ayrıca, bizce malum, dünyaca da malum olan komünistlerin, bazı sosyalistlerin, perdeli sosyalistleri himaye etmek maksadı ile yazmış olduğu yazıya sanki şartmış gibi, sanki lüzumlu imiş gibi Sayın Erim’in cevap vermesi bizi canevimizden vurmuştur. Onları nevema Başbakan olarak himaye eder duruma gelmiştir. Birçok kaçma hadiselerinde bu noktanın mevcudiyetini lütfen vicdanlarınızda hissetmeniz gerekmektedir.
Muhterem arkadaşlar, açıkça her şey ortaya konulmalıdır. Anayasamız sarihtir. Lenin; iftiharla, komünistlkten bahseden Alman Komünistlerine gülmüştür, demiştir ki; «komünistler, komünist olduklarını söylemezler, örtülü gezerler.» Türkiye’de de hep öyle olmuştur. Komünistler, ya sosyal demokratlıktan bahsetmişlerdir veyahut sosyalistlikten bahsetmişlerdir. Türkiye îşçi Partisi, aslında illegal Komünist Partisinin bir örtüsüdür. Bu çırıl çıplak olarak bugün ortaya çıkmış vaziyettedir. Onun için, Türkiye İşçi Partisi hakkında Anayasa Mahkemesinin kararı son derece ibretle okunacak bir karardır, güya o karar burada savunulmak istendi. O kararda; Türkiye’yi bölmek vardır, Türkiye’yi Sovyet Rusya’nın peyki yapmak vardır.
Muhterem arkadaşlar, Aybar bilmezler mi ki, Rusya’da cinayetler işlenmiştir, Stalin cinayetler işlemiştir, milyonlarca insanı katlederek bu rejime oturtturmuştur. Aybar, bilmez mi ki Çekoslovakya’da Rus tankı azıcık hürriyet isteyenleri ezip geçmiştir. Bir de buradan hümanist eda ile solun idamların karşısında olduğunu beyan etmektedir.
27 Mayısta sol, idam dolayısıyle eline zil takmış, oynamıştır değerli arkadaşlarım. (D.P. sıralarından bravo sesleri)
Arkadaşlarım, arz ettim. Bunlar fikir suçlusu olamaz. Fikirde kalsa veya dünyanın bir başka köşesinde ben komünistim denilse, belki bir fikir kabul edilebilir. Türkiye’de, komünist, fikrini eyleme dökmüş mevcut demokratik düzeni Atatürk’ün kurmuş olduğu, ebediyete kadar intikalini istediğimiz Cumhuriyeti zorla yıkmak, yerine Maoist, Leninist nizamı kurmak istemiştir. Bunların idamını reddedelim deyenlere hatırlatmak isterim: Bunlar Orta Doğu Teknik Üniversitesinde âdeta harb karargâhı kurmuş Devlet kuvvetleri ile saatlerce çarpışmışlardır, bunları hatırlayınız.
Değerli arkadaşlarım, bunların hakkında vereceğiniz karar, 3 kişi hakkında verilecek karar değildir. Bu kararda Türkiye’nin istikbali yatmaktadır. Onun için vazih olunuz. Beri taraftan bir şeyi daha temenni ediyorum. Türkiye’yi «sokaklar yürümekle aşınmaz» felsefesi ile bu ortamlara sokanlar hakkında da elbette ki Yüce Meclisiniz kararını verecektir. (D.P. sıralarından «bravo» sesleri; A.P. sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN AVNİ KAVURMACIOĞLU (Niğde) — Utan be… Ne biçim konuşuyorsun?
CEVAT ÖNDER (Devamla) — Ben gayet iyi konuşuyorum; vicdanımın sesiyle konuşuyorum.
BAŞKAN — Müdahale buyurmayın, müdahale buyurmayın… (A.P. sıralarından gürültüler) Sayın Önür, Sayın Önür çok rica ederim; çok rica ederim sakin olunuz.
CEVAT ÖNDER (Devamla) — Biz anarşiyi de, komünizmi de reddeden bir felsefenin salikleriyiz. Türk Milletinin ebediyen devam edeceğine kaniiz. Al giyenler alınsın, yarası olan kanınsın, yarası olan utansın, yarası olan gocunsun.
EKREM DİKMEN (Trabzon) — Halk Kurtuluş Ordusunun beyannamesini bu kürsüden okuyorlardı. (Gürültüler)
BAŞKAN — Sayın Dikmen, Saym Dikmen.. Sayın Sınmaz çok rica ederim…
CEVAT ÖNDER (Devamla) — Evet bugün Demokratik Parti içerisinde oturanlar Türk milliyetçisidirler; bu mümeyyiz vasıflarıyle de iftihar ediyorlar. (D.P. sıralarından «bravo» sesleri)
Muhterem arkadaşlarım, tekrar ediyorum, Demokratik Parti olarak biz Türk Devletini yıkmak isteyenlerin karşısındayız. Bu sebeple şerefli Türk mahkemesi tarafından verilmiş, derecattan geçmiş olan hükmün yanındayız; gerisi bize vız gelir. Her zaman bu konuda mücadele edeceğiz; zaten bu kürsüden bu sebeple yemin etmiş vaziyetteyiz. Anayasa için yemin ettik, millet için yemin ettik; Anayasayı silâhla ortadan kaldırmak isteyenlere, milletin köküne kibrit suyu akıtmak isteyenlere, milleti bölmek isteyenlere her zaman karşı duracağız.
Ceza cemiyetin müeyyidesidir. Cezada içtimaî fayda vardır, insanın ceza verilmediği takdirde yapamayacağı şey yoktur. O itibarla cezayı ret ve cerh etmek mümkün değildir. İstemeye istemeye ceza vermek cemiyetin selâmeti bakımından haktır.
Anayasamız hürriyeti tahribetme hürriyetini kabul etmemektedir. Hürriyet için, hürriyetin korunması için ceza kanunları tatbik edilecektir. Bu vatan yaşayacaktır. 1 kişi, 3 kişi, 5 kişi bu vatan için feda olacaktır.
Ölmez bu vatan farzı muhal ölse de hatta, ki, (biz bunu zait görüyoruz ölmeyecektir.)
Çekmez kürrenin sırtı o tabutu cesimi.
Hepinizi, milliyetçi, vatanperver, antikomünist Demokratik Parti adına saygıyle selâmlarım. (D.P. sıralarından sürekli alkışlar ve «brovo» sesleri)
BAŞKAN — Sayın Celâl Kargılı.
CELÂL KARGILI (İçel) — Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 64 ncü maddesi, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine T. B. M. M.nin karar vereceğini hükme bağlamıştır. Demek ki Anayasamızın bu maddesine göre, idam cezalarının infazıyle ilgili olarak, Meclisler, sadece haklarında idam cezası verilen şahısları ya bu cezalarının infazlarını onaylayacak, yahutta bu infazları onaylamayacak.
Durum bu olduğuna göre bizlerin, şu anda sıkıyönetim mahkemelerince idam cezasıyle cezalandırılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkında verilmiş olan bu cezaların eleştirisini yapmak veya bu şahısların suçlu olup olmadıklarını; anarşist ya da komünist eylemlerde bulunup bulunmadıklarını araştırmak; bunlar hakkında verilmiş olan cezaların haklılığı veya haksızlığı üzerinde durmak yahutta bu cezaların azlığı veya çokluğu üzerinde tartışmak yerine, bugünkü koşullarda bu cezaların infazından elde edilecek siyasal ve sosyal yarar ve zararların ne olabileceği üzerinde durmamız gerekir.
Bu infazların, günümüzdeki modern hukuk, Anayasa, insanlık ve uygarlık ilkeleriyle ne derece bağdaşabileceğini tespit etmemiz gerektir. Bu infazların gerçekleşmesinin kamu vicdanında doğuracağı etki ve tepkileri iyice hesabetmemiz gerektir. İdamları istenen bu şahısların neden suçlu duruma düştüklerini, onları bu suçluluğa iten ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik ve kültürel nedenlerin neler olduğunu incelememiz gerekir.
İşte sayın milletvekilleri, bu nedenlerle ben konuşmalarımı bu temel baz üzerine oturtacağımı belirtmekle sözlerime başlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şayet biz bu görüşmeler sırasında bu temel noktalardan hareket etmek yerine, tartışmamızı başka noktalara götürecek olursak, bu işin içinden çıkamayacağımızı ispatlamak için sizlere bu konuda birkaç örnek sunmak istiyorum.
Bugün Türkiye’de hemen herkes idam cezasına çarptırılan bu 3 şahsın işlediği suçların mahiyetini, hemen hemen tamamlyle bilmektedir. Zaten bu 3 şahıs da, kendilerini suçlu duruma düşüren bütün eylemlerini itiraf etmiş ve doktriner inançlarını açık seçik şekilde beyan etmişlerdir. Bu nedenlerle de bu 3 şahsa idam cezası verilmiştir.
Şimdi sizlere Türk Ceza Kanunundan bazı maddeler okuyacağım ve bu şahısların suçlarıyle bu maddelerdeki suçları işleyen şahısların çarptırılacakları cezaların arasındaki farklara nazarı dikkatinizi çekeceğim.
Türk Ceza Yasasında, düşman kuvvetlerine hizmet; kabul. Türk Ceza Yasası 126/1; müebbet ağır hapis.
Yabancı devletlerle, Türkiye aleyhine harb açması ve hasmane hareketlerde bulunması için anlaşma. Türk Ceza Yasası 127/1; on sene ağır hapis.
Türk Devletini harb ilânına mecbur kılmak için yabancı devletlerle anlaşmak; Türk Ceza Yasası 127/3; 5 sene ağır hapis.
Millî çıkarlar aleyhinde bulunmak üzere yabancılardan para almak; Türk Ceza Yasası 127/4; 3 sene ağır hapis.
Harb zamanında Türk Devleti zararına düşman askerî hareketlerini kolaylaştırmak; Türk-Ceza Yasası 129/1; 10 sene ağır hapis.
Harb zamanında düşman Devlete Türk Devleti aleyhine kullanabilecek şeyler verme; Türk Ceza Yasası 129/2; 5 sene ağır hapis.
Muhterem arkadaşlarım, Türk Ceza Kanununda birtakım suçları ve bunların karşılığında verilen cezaları okudum.
A. MUKADDER ÇİLOĞLU (Burdur) — 146’yı da oku.
CELÂL KARGILI (Devamla) — Zannediyorum ki, bu suçlar, bu gençlerin işlediği suçlardan çok daha ağır suçlardır. Öte yandan bugün bir senatörümüz bir yabancı ülkede eroin kaçakçılığı suçundan muhakeme edilmektedir. Bu senatörümüzün muhakemesi neticesinde beraatini arzu etmek en halisane temennimizdir. Fakat, millî haysiyetimizi böylesine rencide edecek bir suçu bir senatör dahi işleyecek olsa, bu şahsa idam cezası verileceğine ilişkin bir cezaî müeyyide Türk Ceza kanunlarında mevcut değildir.
Yaşar Tunagür isimli bir şahsın, Millî Emniyet raporlarına göre, Devlet memurluğu esnasında ve Devletin imkânlarıyle bölücülük faaliyetlerine katıldığına dair iddialar mevcuttur…
ABDURRAHİM TÜRK (Mardin) — Beraet ediyor.
CELÂL KARGILI (Devamla) — Fakat, bu şahıs Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde halen idam cezasıyle yargılanmamaktadır.
Şellefyan isminde bir şahıs Türkiye’nin milyonlarını vurduktan sonra yurt dışına kaçmıştır. Bu şahıs hakkında da idam cezasıyle takibat yapılmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, insanları idam cezasına çarptırmakla, hiçbir zaman, arzu ettiğimiz neticelere kavuşamayacağımızı zannediyorum.
Örneğin; İngiliz Parlamentosuna sunulan bir rapor, 167 ölüm mahkûmundan 121’inin daha evvel başkaları ölüm cezasına çarptırılırken hazır bulunduklarını ortaya koymuştur. Yani, 167 ölüm mahkûmundan 121’i daha evvel başkasının idam edildiğini görmüş, seyretmiştir. Buna rağmen bu şahıslar ölüm cezasını gerektiren suçlan işlemekten geri kalmamışlardır.
Kesin inancım odur ki, ölüm cezası var oldukça, ölüm cezasına çarptırılan suçlular ve suçlar da var olacaktır, örneğin; ülkemizde, türlü suçlardan, 1934’ten bu yana 308 kişinin idam cezası infaz edilmiştir. Buna karşılık bir kişinin ölüm cezası T. B. M. M. tarafından müebbet hapse tahvil edilmiş, 42 kişinin ise bu cezalan affedilmiştir. Affedilen bu şahıslardan hemen hemen çoğu normal hayatlarını devam ettirmektedir; fakat bunların dışında’ ölüm cezasını gerektiren suçları gene de işleyenler çıkmıştır.
Değerli arkadaşlanm, 1972 yılında bizler, T. B. M. M.inde 3 şahıs hakkında verilen idam cezasının infaz edilişiyle meşgul olurken, Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanı adayı Robert Kennedy’yi ve Sharon Tate isimli bir artisti öldürerek idama mahkûm olan Sirhan Sirhan ve Manşon adlı 2 şahıs ile haklarında verilmiş idam cezaları kesinleşmiş daha birçok kimsenen cezalannın infazı, bu mahkûmlann bulundukları eyaletlerde ceza kanunlarından idam cezasının kaldmlması için açılan kampanyaların ve bu konuda getirilen tekliflerin sonuçları alınıncaya kadar adlî mercilerce yerine getirilmeyerek bekletilmiştir ve neticede de bu mahkûmların bulundukları eyaletlerin kanunlanndan idam cezalan çıkarıldığı için bu mahkûmlar hakkındaki idam cezaları infaz edilememiştir.
Öte yandan biz burada bu 3 şahsın idamlarının infazını görüşürken, çok gerçek ve çok doğru bir şeyi, çok hayret ettiğim bir gerçeği, bir Hükümet Sözcüsünün komisyondaki konuşmalariyle buradaki konuşmalarını nasıl tevil ettiğini anlayamadığımı ortaya koymak için delilleri vererek konuşacağım.
HÜSAMETTİN BAŞER (Nevşehir) — O yanlış. Temsilci yanlış gelmiş.
CELÂL KARGILI (Devamla) — Çok önemli bu arkadaşlarım; öte yandan biz burada bu 3 şahsın idamlarının infazını görüşürken, halen iktidardaki Hükümetimizin bir sözcüsü, Türk Ceza Kanunundan idam cezalarının çıkarılmasına dair kanun teklifinin Adalet Komisyonunda görüşülmesi sırasında, özetle: «Birleşmiş Milletlerde idam cezalannın ceza kanunlanndan çıkarılmasına dair yoğun çalışmalar mevcuttur. Hükümetimiz bu çalışmaları yakinen izlemektedir. Yine dünyanın birçok ülkelerinde idam cezaları o ülkelerin ceza kanunlarından çıkanlmıştır. öte yandan birçok ülkede bu konuda çalışmalar yapılmaktadır. Hükümetimiz, bu ülkelerde yapılan çalışmalar hakkında Dışişleri kanalıyle dokümanlar toplamaktadır. Hükümetimiz böylesine ciddî bir konuda bu bilgilerin toplanmasından sonra görüşünü belirtecektir.» demiştir.
Bu görüşü Hükümet temsilcisinin belirtmesinden sonra, bir sayın üye Hükümetin mühlet talebi için önerge vermiştir. Önerge üzerinde saatlerce tartışma açılmıştır Komisyonda. «Hükümetin bu mühlet talebini bekleyelim mi, beklemeyelim mi?» diye. Sonunda bu önerge oylanmış ve bu önerge reddedilmiştir ve böylece de Hükümetin bu talebi reddedilmiştir.
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti B.M.M.nde Meclise nîyabeten görev gören bir komisyonda bir Hükümet, böylesine ciddî bir konuda, sözcüsünün aynen ağzından çıkan talimatla «şu anda Sayın Komisyona bu konuda Hükümetten aldığım talimatı iletiyorum» diye başlayan cümlesiyle ve orada Komisyon üyelerinin hepsinin şahadetleriyle ve orada Komisyonda bulunan Komisyon üyesi olmayan milletvekillerinin hepsinin şahadetiyle bu olay cereyan etmiştir. Ben bu olayı biraz önce burada gerçek yönüyle ortaya koyduğum zaman, Adliye Vekiline vekâleten Dışişleri Sayın Bakanı bu kürsüye gelmiş bu sözün söylenmediğini, böyle bir iddianın mevcudolmadığmı, Hükümetin böyle bir çalışma içinde bulunmadığını beyan etmiştir.
HÜSAMETTİN BAŞER (Nevşehir) — Onun hakkında takibat yapıyorlarmış.
CELÂL KARGILI (Devamla) — Bu, devlet anlayışı ciddiyetiyle bağdaşan bir tutum değildir; hele böylesine hassas bir günde hiç değildir.
Muhterem arkadaşlar, ben hepinizin malûmudur ki, görüşlerimi her zaman doğru ve vicdanın doğru gösterdiği açıdan her türlü mücadeleyi göze alma pahasına söyleyen ve bunun neticesinde her türlü neticeyi de kabul eden bir arkadaşınızım. Devam ediyorum.
Bu 3 şahıs hakkındaki idamların infazına dair kanun tasarısının Hükümetin bu talebine rağmen, öncelik ve ivedilikle görüşülmesine Komisyon karar vermiş ve Genel Kurul bunun gündeminde görüşülmesine izin vermiştir. Bu aceleciliğin nedenini pek kavrayamıyorum. Temennimiz odur ki, bu acelecilik Türk siyasî hayatında kısasa kısas ve kan gütme faaliyetlerinin başlamasına sebebolmasın.
Değerli arkadaşlarım, bugün Türk Ceza Kanunundan idam cezalarının kaldırılmasına ait açılan kampanyaya 10 binlerce insan katılmıştır. Bu insanlar arasında her sınıf ve meslekten temsilciler vardır. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Profesör Faruk Erem bu tezi savunmaktadır. Çeşitli meslek kuruluşları bu tezi benimsemektedirler. Yüzlerce profesör, öğretmen, avukat, yazar, gazeteci bu kampanyaya imza koymuşlardır. Eski Dışişleri Bakanı Sayın ihsan Sabri Çağlayangil bu kampanyayı desteklediğini açıklamıştır. Şu anda aramızda parlamenter olarak bulunan eski bakanlardan Sayın Seyfi Öztürk Türk Ceza Kanununda mevcut siyasî suçlardan dolayı verilen ölüm cezalarının kaldırılmasına ve bu cezaların yerine, ağır hapis cezaları konmasına dair bir teklif hazırlamış ve bunu parlamentoya vermiştir.
SEYFİ ÖZTÜRK (Eskişehir) — Kaç senesinde?…
CELÂL KARGILI (Devamla) — Ve bu kanun teklifi üzerinde parlamentoda 1964 yılında görüşmeler yapılmıştır. Yani Sayın Seyfi öztürk’ün verdiği kanun teklifi bugün kanunlaşmış olsaydı, şu anda Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesine göre idam cezası ile cezalandırılan insanlar, idam cezalarının infazının görüşülmesini bekleyemeyeceklerdi. Bunlar, Sayın Seyfi öztürk’ün kanun teklifi içerisine girecekler ve ağır hapis cezalarıyle cezalandırılacaklardı…
BAHA MÜDERRİSOĞLU (Konya) — Siyasî suç değil ki, bunlar…
CELÂL KARGILI (Devamla) — 146 ncı maddeye göre…
BAŞKAN — Müdahale buyurmayın Sayın Müderrisoğlu…
BAHA MÜDERRİSOĞLU (Konya) — öyle ya yahu…
BAŞKAN — Sayın Kargılı devam buyursunlar…
CELÂL KARGILI (Devamla) — Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Halen aramızda parlamenterlik görevi devam eden birçok sayın üye, Talât Aydemir ve Fethi Gürcan’ın idamlarının infazı ile ilgili görüşmelerde, bu infazlara ya karşı çıkmışlar ya da bu infazlar karşısında çekinser kalmışlardı. Bu sayın üyeler şunlardır:
Sayın Osman Bölüikfbaşı (O zaman M.P. Genel Başkanı), Erol Yılmaz Akçal (Şimdiki Turizm ve Tanıtma Bakanı), Sayın Seyfi öztürk (Eski Devlet ve Çalışma Bakanı), Sayın Refet Sezgin (Eski Devlet ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı), Sayın İhsan Sabri Çağlayangil (Eski Dışişleri Bakanı), Sayın Turhan Bilgin (Eski Devlet Bakanı), Sayın Rifat Öçten (Eski Bakan), Sayın Hıfzı Oğuz Bekata (Eski Bakan), Sayın Sırrı Atalay (Eski Senato BaşkanveMli), Sayın Melâhat Gedik (D.P. nin İçişleri Bakanlarından Sayın Namık Gedük’in eşi), Sayın Neriman Ağaoğlu (D.P. Bakanlarından Sayın Samet Ağaoğlu’nun eşi), önceki gün Adalet Komisyonunda, Gezmiş ve 2 arkadaşının idamlarının onaylanması için oy veren İçel A.P. Milletvekili Mazhar Arıkan da o zaman idamlara karşı oy vermişti.
İdamların müebbet hapse çevrilmesine karşı çıkmayıp, çekinser kalan, ya da 4 kişiden hiç olmazsa bir kısmının idamının önlenmesi yolunda ret oyu veya çekinser oyu kullananlar arasında şunlar yer almaktaydı:
Sayın Nihat Erim (Şimdiki Başbakan), Sayın Haydar Özalp (Şimdiki Gümrük ve Tekel Bakanı), Sayın Turhan Feyzioğlu (M. G. P. Genel Başkanı), Sayın Ali Naili Erdem (Eski Bakan), Sayın İhsan Gürsan (Eski Bakan), Sayın Cavit Oral (Eski Bakan), Sayın Hasan Dinçer (Eski Bakan), Sayın Macit Zeren (Eski Bakan), Sayın Fethi Tevetoğlu (A.P. Senatörü), Sayın Sadık Tekin Müftüoğlu (Eski Bakan), Sayın Emin Paksüt (Eski Bakan), Sayın ihsan Kabadayı (M. G. P. Milletvekili), Sayın Cihat Bilgehan (Eski Bakan).
Muhterem arkadaşlarım, isimlerini okuduğum bu sayın üyeler şu anda aramızda yer almaktadırlar. Biliyorsunuz ki, Talât Aydemir ve Fethi Gürcan meselesi de, Türkiye ‘nin en hassas döneminde idam cezalarının infazı ile ilişkin görüşmelerin yapıldığı günlerdeydi; en az bugün huzurunuza gelen bu 3 şahsın idamını gerektiren sosyal ve siyasal ortam mevcuttu…
HÜSAMETTİN BAŞER (Nevşehir) — Onları karıştırma.
CELÂL KARGILI (Devamla) — Değerli arkadaşlarım, o gün aynı koşullarda, belki de bundan daha dar boğazlar içerisindeki koşullarda vicdanları doğrultusunda bu şekilde oy kullananların şu anda nasıl oy kullanacakları Türk kamu vicdanında elbette ki sabırsızlıkla beklenen olaylardan biridir…
Sayfa 1 Sayfa 2 Sayfa 3 Sayfa 4 Sayfa 5 Sayfa 6 Sayfa 7 Sayfa 8 Sayfa 9 Sayfa 10 Sayfa 11 Sayfa 12 Sayfa 13 Sayfa 14